Yorgundu. Rahatlıkla diğerlerinden ayırabilmek için valizine bağladığı turuncu kurdelaya ilişti gözü. Yorgundu. Kurdela da çok turuncuydu.
Valizini sürükleye sürükleye götürdüğü otel odasının kapısını araladığında nelerle karşılaşacağından bihaber içeri girdi. Çiçek desenli yatak örtüleri, kimsenin asla kullanmadığı otel gardırobuyla uyumlu gözüküyordu. Banyo kapısı 70lerden bu yana açılmamış gibi dursa da idare ederdi. Asıl şok ise odaya uykulu gözlerini iyice açtıktan sonra bakmasıyla geldi.
Kaloriferin üzerinden dalga dalga yükselen islerin duvarda oluşturduğu siyah modern sanat eseri tavana kadar uzanıyordu. İs izlerini gözleriyle takip ettiğinde karşılaştığı manzaraysa çok daha ürkütücüydü. Yaklaşık 3 aydır kimsenin rahatsız etmediği bir örümcek tavanda bir duvardan başlayıp köşeyi dönerek diğer duvara da yerleşen bir ağ örmüştü kendine.
Örümcek standartlarında malikane bile denilebilirdi.
Bir türlü kapanmayan ve aradan hava sızdıran balkon kapısını açtığında içeri hücmeden rüzgarla örümcek ağının dans ettiğini gördü. Daha korkunç olamazdı.
Kendisini endüstrisi gayet gelişmiş bir ilçede doğal hayatla bu kadar iç içe bulunca yüzünü yıkaması gerektiğinden banyoya yöneldi. Kapıyı açtığında gözüne ilk ilişen şey klozetteki derin çatlaktı. "Lanet olsun klozetimiz kırık" diye düşündü ama örümcek ağından sonra fazla önemsememesi gereken bişeydi o. Lavaboya yöneldi, zaten banyo da ufacıktı.
Suyu açtı, elini sabunladı, yüzünü yıkadı, suyu kapattı.
Suyu kapattığından emin olamadı, suyu kapattı.
Suyu kapattı, ama su lavaboda kalmakta ısrarcı davranıyordu.
Artık bir yetkiliyle görüşme vakti gelmişti.
Ama kimdi o yetkili?
Resepsiyonu aradılar, kat görevlisi sıfatıyla biri geldi.
"Klozet için bişey yapamayız, idare edersiniz" dedi.
Lavabo için 'Lavabo-Aç' getirdi.
Örümcek ağını gördü, baktı, inceledi.
"Haftaya badana yapılıcak diye duvarları ellemedik biz" dedi.
Evet, 3 aydır badanaya hazırlanıyor olmalılardı.
Süpürgeyi tavan boyunca sağa sola sallayarak örümcek ağından kurtuldu, ama parçacıklar nereye düştü asla bilemeyeceklerdi.
Bir hafta boyunca Angie iki kişiyle birlikte Merzifon Öğretmen Evi'ndeki bu odada yaşadı. Acınası durumları ilk 3 gün kimse odaya temizliğe gelmeyince daha da vahim oldu.
Kötüleşen durumları, onlar otelden ayrılana kadar banyoları ve dökülen saçların yerde yaptığı desenler temizlenmeyince iyice berbat bir hal aldı.
Sadece 21.00-00.00 saatleri arasında kullanılabilen sıcak su ise otelde kaldıkları son gece hiç akmadı. Sıcak su vanası çevrildiğinde musluktan gelen bir ti boru sesinden başka birşey değildi.
Artık evinde olan Angie, kendinden 3. şahıs olarak bahsederek bir blog yazısı yazma kararı aldı. Gün içinde uyuduğu tertemiz yatağı ve mükemmel banyosu ona büyük bir huzur verdi.
Ama Angie Merzifon'daki otel odasını, rüzgarda dans eden örümcek ağını, beyazdan kahverengiye dönmüş duş perdesini ve sıcak su yerine gelen 'tısss' sesini asla unutmayacak.
(Merzifon'la ilgili anlatmak istediklerim aptal bir otel odasıyla sınırlı diil tabii ki de. Yine de şimdilik böyle kalsın, ben de iyice uykumu aldıktan sonra daha güzel olan şeyleri yazıyım..)