Ne acıdır ki, televizyon olmadan uyuyamıyor(d)um.
Bir kaç hafta önce başka bir alışkanlık sayesinde yendim bunu. Yatağıma yatınca, televizyonu açmadan odamın balkonunun bana sağladığı mükemmel açı ile gökyüzüne bakıyorum.Günümü tartıyorum,ilişkilerimi gözden geçiriyorum, hayatımdaki eksiklikleri ve düzensizlikleri sorguluyorum... Sonra da sızıp kalıyorum işte. Dün gökyüzüne bakarken Mazlum'un suratı geldi gözlerimin önüne.
İlkokuldaki sıra arkadaşım Oğuzhan'a benziyor.. 3. sınıfta özel okuldan devlet okuluna geçince bir hayli problemler yaşamıştım.. Doğrusu öbürleri benle sorunluydular, " burası özel okula benzemez " diye günde 10 defa ayar yiyordum.. Hatta sınıf öğretmenimiz bir defasında da aynı şekilde uyarmıştı beni, ne yaptığımı hatırlamıyorum.. İsmi Bahit'ti.
Bahit hocayı sever miydim, sevmiyordum sanırım. Sevilebilecek de bir adam değildi, " anlamadığınız var mı " diye sorardı, 40 kişinin 38'i anlamadıysa 1 tanesi " ee şey şunu" derse " NESİNİ ANLAMADIN ANLATTIK YA O KADAR" cevabını alırdı. Döverdi falan filan.. Gerçi 2 sene girdi derslerimize. Ama aklımdan çıkmayan iki anım var.
4. sınıftaydım. Erken bitirdiği bir ders, hatırladığım kadarı ile son dersti.. Masama yansıyan güneşin üstünde gölge oyunu oynuyordum kendi kendime, hayvanları konuşturuyordum.
Birden masama yansıyan güneş pat diye kesildi. Kafamı kaldırdığımda o adamı gördüm, kızgın bir suratla bana bakıyordu.
"PİS FAŞİST, BEN SENİN NE YAPTIĞINI BİLMEZ MİYİM, OKULDASIN BE, NASIL YAPABİLİRSİN BUNU, NASIL BİR ÜLKE OLDU BURASI" diye bağırmıştı. Kelimelerin bazıları bulanık olsa da buna yakındı. Ne vardı ki ? Ellerimle kurtları konuşturuyordum, bu ne gibi bir suç temsil edebilirdi, o adam neden bağırmıştı ki bana ? Bir anlam veremediğim bir konuşması daha vardı. Haftada en az bir dersinin bir kısmına sıkıştırırdı : " O adam, Kenan Evren.. Pislik herif. Bir gece sokağa çıktı, herkesi uyandırdı ve Türkiye bir daha eskisi gibi olmadı "..
Naapmış ? Deli miymiş o ? Bağırıp çağırmış mı ? Derdi neymiş ki... 4. sınıftaydım.
Şu an 10. sınıftayım, 1 buçuk senedir Bostancı'da ikamet ediyorum.
Orhan Yılmazkaya'nın derdi neydi ? İnternetten dinlediğim telsiz görüşmesi gerçek olabilir mi ? Mazlum'u da o mu öldürdü, isteyerek mi yaptı ? Yoksa daha başka, daha güvenilir insanlar mı..
Son zamanlarda beni paranoya kabusuna boğan bu gerçekleri kabullenmek çok zor geliyor artık.
Başımıza gelenlerin, her sene 5. ayın 1. günü olan olayların, önümüze sunulması, içimize işletilmesi, beynimize kazınması.. Acaba suçlu olan kim ? Kendi kendimize mi bölündük ? Yoksa bizi böldüler mi ? Bölünmemize çare arayanlar bölmüş olamazlar değil mi ? Büyük fotoğraf gözümün önünde şekillendikçe kaçıyorum, hayır, bu doğru olamaz.
Peki ya doğruysa? Lanet olası bir silahı yaşıtımın kafasına nişan alıp tetiği çeken adamın derdi ne ? O kayıt doğru ise, söylediği her şeyi gerçekten o söylediyse, onunla aynı yolda yürüdüğümü bilerek, aynı düşünceleri paylaşarak yaşadığımı nasıl kabullenebilirim ? Masumları nasıl öldürebilirim ? Öldürmeli miyim ? Öldürdü mü ? Yoksa öldürmedi mi ?
Kusura bakmayın rahatsız ettiğim için.. Ateşiniz var mıydı acaba ?
1 yorum:
artık ne düşüneceğimi bilmiyorum.
neye inanmam gerektiğini kestiremiyorum.
bu ülkede, bu şekilde yaşamak istediğimden de emin diilim.
eğer geçtiği bir sokakta bir terörist kurşunundan ölüyorsa insanlar ve o insanlar benim yaşımdalarsa eğer, o zaman ben bu ülkede nolduğunu anlayamıyorum.
Yorum Gönder