▼ 2009 (15)
► Şubat (4)
► Ocak (11)
▼ 2008 (72)
► Aralık (12)
► Kasım (12)
► Ekim (17)
► Eylül (15)
► Ağustos (16)
&
sınav haftaları hepimizin ömrünü mü çürütmüş ne?
ayıp ama...
▼ 2009 (15)
► Şubat (4)
► Ocak (11)
▼ 2008 (72)
► Aralık (12)
► Kasım (12)
► Ekim (17)
► Eylül (15)
► Ağustos (16)
(ingilizce dersinde shakespeare'in yazdıkları gibi soneleri incelerken, bizden de bir sone yazmamız istendi. aslında sonelerin her satırı 10 heceden oluşsa da benimkisinde pek olmadı ama uyak düzenine uydum ve böyle bişi çıktı. daha önceki yazıları takip etmiş olanlar varsa mekan ve zaman konusunda bir sorun yaşamayacaklardır... işte size bir sone, buyrunuz efendim.)
They gathered in a circle and lay on the grass,
The fresh wind blew o’r their untidy hair.
They worried that the moment would quickly pass,
The sea, the sky and ev’rything else they could share.
Oh, how beautifully the robin flew,
And how its sound smoothly covered their skin.
They closed their eyes and so well they knew,
Through their eyelids, the sun crawled in.
With the robin, they whispered along,
And praised the wondrous songs composed.
And how they sang the lyrics, not too long,
They said, living is easy with eyes closed.
There they lay, embracing what they possessed
And realized that, with friendship they were blessed.
Jude: Şimdi tabu'nun bu kısmında 15 kelimeyle büssürü şey anlatmaya çalışıyosun. Mesela gerdek…
Angie: Aklına ilk gerdek mi geldi?!?
(Fermium'a doğumgününde hediye olarak japon balığı alınmış, adı Freddie konmuştur.)
Fermium: Keşke daha unisex bi isim koysaymışsınız...
Mahavishnu: Ee zaten yeterince unisex bi ismi var?
(ve Fermium'un bakışları eşliğinde yarılan bir grup insan….)
(detaylarını pek açıklamak istemediğimiz, ancak bizi hala hatırladıkça güldüren birtakım inciler silsilesini sansürleyerek blog insanlarına sunmaktayız. Anlayamadığınız için—anladıysanız bravo—üzgünüz. Ama açık açık yazsam dayak yerim, ondan…)
Mahavishnu: Viiii ar dı çempiyıns may fıreendddsss viiillll kiip on fayting til di eeeenndd (dındındııın) viii ardı çempiyıns viii ardı çempiyıns…
bir küçücük osmancık: *****
Mahavishnu: AGGGHHH!!! *****
(ve OSDM ahalisinin gülmekte, aynı zamanda ağzından sosis parçaları ve meyve suları fışkırmaktadır…)
Mahavishnu: Öfff yarın sakso var hiç çalışmadım…
Geri kalan herkes ve sokaktaki esnaf: ?!?!?!
(dipnot: Mahavishnu saksafonu kastetmektedir aslında)
Mahavishnu: Benjamin Button’ı izledim. O diil de, Brad Pitt harbi yakışıklıymış yaa öff..
Angie: Aman canııım.. Brad Pitt kim ki senin yanında…
Mahavishnu: Ya orası öyle. Brad sezonluk şarkılar gibi, ben Stairway to Heaven’ım. (special thanks to ted mosby-maha) (Swarley di hani)
Yazan: Sait Faik Abasıyanık
Uyarlayan: Savaş Dinçel
Yöneten : Ergün Işıldar
Dekor ve Kostüm Tasarımı: Ergün Işıldar
Işık Tasarımı: Özcan Çelik
Efekt Tasarımı: Ersin Aşar
Köstüm Uygulama: Hacer Duran-Onur Uğurlu
Dekor Uygulama: Gökhan Usanmaz
Müzik: Ömer Göktay
Oynayan
Naşit Özcan
Hişt diyor Sait Faik.. Bir “hişt” sesi. Nereden gelirse gelsin, size varlığınızı hissettirir, yalnız olmadığınızı hatırlatır…
Naşit Özcan, sahnede yalnız başına. Bir klarnetçisi var yanında ona eşlik eden. Konuşuyor, anlatıyor.. Sait Faik’in ağzından onun dizelerini, yaşadıklarını,yalnızlığını,paylaşmak istediklerini..Ama yalnız işte, bir hişt sesi bile önemli bir şey onun için. Sokakta yürürken, insanları, dünyayı izlerken.. Bir hişt sesi bile orada olduğunu hissettiriyor, mutlu ediyor onu.
Bir martı ile konuşmasını anlatıyor, ona şiir yazıyor.. Sonra adadaki anılarına geliyor sıra. Alıyor rakısını çerezini, mezarlığa oturuyor.. Tam da Hüseyin Avni’nin mezarının karşısına.. E adam yalnız ya tabi, başlıyorlar konuşmaya.
Sonra, sıra geliyor yağmurlu bir akşamda yaptıklarına..Bir hayvana doğayı, insanlığı anlatıyor. Bir kadın görüyor, göremiyor aslında. Yüzünü bile görmediği bir kadın o, ama onun için çok değerli, hissediyor. Onun için yazıyor hemen oracıkta. Sokakta gördüğü susam satıcısının ufak hikâyesinden neler çıkartıyor kendine. Yalnızlık böyle bir şey.. “ Bir anam destekledi beni” diyor, o bile yeterli aslında onun için. Çünkü mutlu halinden, içkisi, defteri kalemi… Ona yetiyor bu saydıklarım, belki de yetmiyordur ama kim bilir… Hişt diyor tekrar, tarladaki adama hişt diyor, tek isteği o adamın da kendisi gibi hissetmemesi.
Tek kişilik bir oyun “Meraklısı için öyle bir hikâye”, giderken sıkılır mıyım şüphelerim vardı biraz, ama oldukça güzeldi... 2 sene önce vefat eden Savaş Dinçel’in Sait Faik Abasıyanık’ın anılarından uyarladığı bir çalışma.. 15 sene önce oynanmış, bitirilmiş. Bu sene şehir tiyatrolarında tekrardan, başka bir değerli sanatçımızın ağzından dinliyoruz, Faik’in hüzünlü hikâyesini. Eğer edebiyata veya tiyatroya birazcık bile ilginiz varsa, hatta yoksa, ne yapın edin gidin, görün bu oyunu.. Çünkü hepimiz, arkadaşlarımız, sevdiklerimiz.. Yapayalnızız..Yazımı da en iyi oyundan şu alıntı ile noktalayabilirim herhalde :
Nereden gelirse gelsin; dağlardan, kuşlardan, denizden, insandan, hayvandan, ottan, böcekten, çiçekten. Gelsin de, nereden gelirse gelsin! Bir hişt sesi gelmiyorsa fena işte. Geldikten sonra ise yaşasın çiçekler, yaşasın böcekler, yaşasın insanoğlu… Yaşasın dünya ! Hişt… Hişt…
dibebirnot: Buradan da ısrarla atkı-bere kullanmayan, üstüne hasta olan ve üstüne yağmurda sırılsıklam olan Jude'a seslenmek istiyorum! Geçmiş olsun. Ama elimden kolay kurtulamıycaksın. Atkı-bere.
Yıl 2007, gün 2008 aralık;
muhtemelen çok gereksiz bişeyler için kadıköye gitmiş, gereksiz işimi yapmış, saatin 4 küsür olduğunu farkedip eve dönmeye kadar vermiştim. bi yandanda düşündüm hani ya bugün Fermium'un doğum günüydü değil mi ? hıı öyle olcak... diye.
akabininde telefonum çaldı, açtım, Fermium'muş. hadi kalk gel bağdat caddesindeyiz biz doğum günü yapıyoruz dedi. bende "kımkım ya tamam bakarım yaa" dedim.(bkz: üşenmek)(bkz: eve gidip ayaklarını uzatmak istemek)
direncimi kırdım ve 4 numaralı otobüse binmek suretiyle olay yerine doğru yola çıktım. bi yandan da düşünüyorum "ya kim varki şimdi orda öfff... kimle tanışçam ben he ? kim bunlar ? ya ben eve gitmek istiyoru yaa"(bkz: bıdıbıdıbıdı)
bu kısımları an be an hatırlıyorum zira hafızamda derin izler bıraktı:
"derin'in locistik desteğiyle birlikte çiftehavuzlar durağında inen Jude, sahil yolunu bağdat caddesine bağlayan ilk yoldan yukarı saptı ve elleri cebinde tıpış tıpış ilerledi. yolun yarısına geldiğinde karşıdan Fermium ve "diğerleri" (oha çok Lost olmuş?!) olarak tanımladığı 3-5 insanın ona doğru yürüdüğünü farketti:
-kim ki bunlar ? şu Fermium işte heh. arkada derin var... ama... şu diğerleri kim ki ? sarı saç falan... allahalla *-)... neyse bakalım neymiş ne diilmiş...
Fermium: piişt geç kaldın "pöf". ama bak burda kimler var. ehehehe :D
Jude: ya pardon ya işte şey yaptım sonra bidide bidide ardında hebele hübülü en sonunda bilibilibili...
Fermium: tamam neyse... bak sen burda kimler var
ben boylarında bi kız(daha sonradan Angie): hey selam ben Angie:)
Jude: *tokalaş* ben Jude memnun oldum. :)
siyah saçlı ben boylarımda biri(daha sonradan siyah/polis/japon/sakso Mahavishnu): bende Mahavishnu meraba memnun oldum :D (sana buradan değil alttaki satırlarımdan okkalı bir karşılık vericem bekle az:))
Jude: eheh meraba bende menun oldum :D
sarı saçlı olan(daha sonradan bir küçücük osmancık): meraba bende bir küçücük osmncık ehiehieihe :D:D
Jude: oooo 3 tane olduk :D"
(edit yapan bendenizin yorumu: şimdi burdaki adları niklere çevirdiğimiz zaman pek anlamlı olmadı ama en azından bilmeyenlere şu kopyayı verelim: Mahavishnu, Jude ve bir küçücük osmancık'ın gerçek adları aynı efendim. Hepsine mesela Hüsnü (nee Hüsnü mü???) diyebilirsiniz. Bu durumda "eheheh meraba ben de Hüsnü eheheh"ler daha anlamlı oluyo sanırsam:D)
günün ilerleyen saatlerinde:
Angie: ya ben seni bayağı duydum ya :D
Jude: bende seni çok duydum valla :D:D
(o sırada Fermium: ehehehe:D)
ilk intibalar: hıı evet Angie duymuştum ben bunu iyiymiş ehehe :)
buda iyi konuşuyo valla muhattap olmayı iyi beceriyo :D(Mahavishnu)
bu pek konuşmuyo *-) ? ama iyi gülüyo: ehieiehiei:D
diğerlerini biliyom zaten."
gün böyle gitti bitti, ama çok iyiydi süperdi zira daha önce hiç bu şekil arkadaşlarım olmamıştı. Ve hani kıymetini bi 5-6 ay sonra anlayacaktım, ama o gün bile bunlar farklılar ya diye farketmiştim bir kısım birşey. Bu noktada (biçok yerde yaptığım gibi) fermiuma çook büyük teşekkürler şeyediyorum beni bu insanlarla tanıştırdığı için, beni çook değiştirdiniz ve geliştirdiniz her yönde, mükemmel insanlarsınız hepiniz ayrı ayrı, çok seviyorum sizi. Kalın sağlıcakla... :)
ehe.. çok abarttılar okurcan (okurcan yok yahu.Azıcık var.Biz bizeyiz rahat olun çocuklar birer viski koyun kendinize.Eh Jude? Beyaz ticareti(kadın diil drugs olan) nasıl gidiyor ha? Punçinellolar sorun çıkarıyor mu?)-Dont ask me why.Don't know.