28 Aralık 2008 Pazar

Ben bu hafta limon sıkıcağı seçtim
Benimki kırmızı olan, turuncuya mahavishnu kondu çünkim.

Bunları almamın hikayesini zaten biliyosunuz. Mavi bi tane vardı ona da Rengin Teyze kondu.
Valla çok da yararlı değil ama sempatiksel bişey bence



24 Aralık 2008 Çarşamba

Ders vakti

Eveet, soğukların da bastırması ile kendimi progressive müziğe (ne alakadır ki sormayın) adamış bulunuyorum (bi saniye ben zaten dinliyodum kiea ?!?). Amma ve lakin, progressive nedir ne değildir iyice sindirebilmeniz içim parça parça değil de, albüm albüm yazayım ben. Çünkü prog bir bütündür, ayrı ayrı eleştirilemez.

King Crimson - In Court of Crimson King ( ilk prog. albümü sayılır kendileri dinlerken saygı gösteriniz)
Rush - 2112 (enstürmental ağırlıklıdır, dinleyerek hoşça vakit geçirebilirsiniz)
Dream Theater - Train of Thought, Systematic Chaos, Scenes From A Memory (arşivinizde yoksa zaten.. )
Tool - Opiate,Lateralus,Ænima ( çooook hoş albümlerdir, maşvişnu ya inanmayın siz)

Bugünlük prog dersimiz bu kadar. Ekstra not isteyen yazar ve okuyucu arkadaşlarım Dream Theater'ın Dark Side Of The Moon cover'ını (evet, bütün albüm) dinleyebilirler. Hepsini sindirip açlık çekmeye başlayan ve zombiler gibi "moooreee" diye gezinenler ise kendilerine hakim olup bir mail atabilirler.

Sağlıcakla..

22 Aralık 2008 Pazartesi

Şeysi çekirge: Çalar Saat.

Efendiiim.. Blog'unuzun yeniliksel yazarı Angie bir ilke daha imza atıyor!!
Bundan itibaren her hafta Ortadan Sıkılan Diş Macunu sayfalarında bir şeysi yer alcak (ki burda diğer yazarların katkısını da bekliyorum, her ne kadar bazıları tembel olsa da!!)

Ben bu hafta IKEA çalar saatimi seçtiiiim!!


Bu benim saatimin cırtlak sarısı, benimki gıriy.
IKEA'dan aldığım saatimi çok seviyorum. Sabahları uyanmama yardımcı oluyor.
Hı hı evet.
dibebirnot: o diil de, böyle sabah hıncıyla bi vuruyorum saate..... güzel oluyo ama.

18 Aralık 2008 Perşembe

Üstelik Çalar Saat

Sınavlar yorar bizi,
Üstelik pestilimizi çıkarır.
Ödevler gelir üstümüze
Ama uyumak da lazımdır.

Saatin alarmıyla uyanırız her sabah,
Üstelik okula gitmeliyizdir.
Yeni bir gün başlar ama,
Başlamasa da güzel değil miydir?

Bitkiniz ve tükenmişiz
Üstelik hala ödevler bitmemiş.
Hayat böyle mi geçecek
Diş macununu en ucundan sıkan da kimmiş?!


(Daha modern, daha serbest bir üslupla şair yanımı bir kez daha tatmin ediyim dedim, olmadı. Ben de geleneksel ilk okula şiirine geri döndüm. Bol miktarda kafiyem var, saçma ve alakasız dizeler adeta coşkun birer ırmak...

Farkındayım b*k gibi oldu.)

16 Aralık 2008 Salı

dinle peygamberdevesi..

Başlamadan önce facebook şeyine gösterdiğiniz ilgiye teşekkür (ünlüyüz eheh)

My Favorite Things - John Coltrane
L'Effondrement - Yann Tiersen
Death Will Never Conquer - Coldplay
Go Now - Moody Blues
Wild Horses - Rolling Stones (okumuyosundur ama okuyosan teşekkür ediyorum)
Crying - Björk

3000 miles - Tracy Chapman
Paranoyd Eyes - Pink Floyd
That's The Way - Led Zeppelin
My Melancholy Blues - Queen
Mrs. Robinson - Simon&Garfunkel

biraz kolombusvari:
Fighting Talk - Gary Moore
See You Around - Skid Row
Real World - Queensryche

Rock'n Roll Ain't Noise Pollution - AC/DC
God Bless The Children Of The Beast - Mötley Crüe
Freed My Frankenstein - Alice Cooper

ve bunlar da değerli yorumer pj için
Angel Of Retribution - Judas Priest

China Girl - David Bowie
Diamonds And Rust - Judas Priest


okurcan blog ahalisi bi süre buralarda şuralarda olmıycam bu halimi özetleyen bi şarkı daha yazıp bi kaç haftalığına kabuğuma çekiliyorum.. aklıma gelen şeyleri sonra yazıcam, vakit olursa yorum da yazıcam

Under Pressure - Queen Ft. David Bowie

iygeceler herkese
(bunun için de şarkım var)
Good Night - Beatles

saygılar

12 Aralık 2008 Cuma

Farkı Bulun.


İki resim arasında 1 tane -baya belli- fark var.
Fark da fark hani.


(kolombus'a sevgilerle...)

pisler!

sizi gidi internet kafenin bilgisayarlarından ayrı ayrı dişmacununu ucundan sıkanlar..
evet siz! siz hayınsınız yılbaşı yok size. pppllplllplplllll(dilçıkarma efekti**)

not: mahavishnu fontlarda renk seçmediğinden rengi bana yakın ama siz karıştırmayın

okurcan saygılar
hayınlar görüşcez!! bu iş burda bitmez

sonradan gelen edit: atakan sana sesleniyorum!! "dişmacunu mu o da ne?" sayısında bariz bi artış var kuşku çekiyosun. daha gelemeden uçan yazar olursun ona göre

bibaşkaedit: evet okurcan! insanlar yazar olmak istiyolar. çok mesudum evet!

10 Aralık 2008 Çarşamba

Issız Adam: Eleştirecek miyiz Yüceltecek miyiz?


Ortada dönen onca konuşma ve sonunda sahip olunmuş 9 günlük boş vakit varken Issız Adam'ı görmemek olmazdı. Herkes "mavi telaş" diyo, "kara yattın, dondun, öldün" gibi iletiler yazıyo yada "dizime yattın büyüdün" diyodu. İzlemek, öğrenmek, anlam getirmek lazımdı.

Sapanca'ya annemlerin arkadaşlarının yanına gitmiş olmamız, gece orda kalıcak olmamız, ortak kararla Adapazarı'nda bir alışveriş merkezine sırf Issız Adam'ı izlemeye gitmemizden bahsetmiycem bile. Önemsiz detaylar.

Önemli olan, aslında böylesine güzel anlatılmış bir hikayeyi, aşkla ilgili derdini anlatmaya çalışan, yalnızlığından ve yalnızlığımızdan bahseden bir yönetmeni duygu sömürüsü yapmakla suçluyor olmamız. Çağan Irmak napsaydı? Duygudan, anlayıştan, aşktan uzak bir film yapıp bizim donuk bakışlarımızı mı çekseydi perdeye? Çıktığımızda "ne kadar sıkıcıydı, çok ağırdı" mı dedirtseydi bize? Artık herkesin hislerinden uzak yaşadığını kabul edip, "Aman canıııım, nasılsa aşk meşk kalmadı artık ne lazım böyle film ayda bir sevgili değiştiren nesillere?" mi deseydi?

Dememeliydi. Dememiş de.


İşte burda iki grup var: birincisi "Ah Çağan Irmak yapmış gene yapıcağını, mendilsiz gitmeyin" diyor, öbürküsü "Duygu sömürüsü" diyip geçiyor. Hangisine mi inanmak lazım? Hiçbirine.

Babam ve Oğlum'dan beri "Çağan Irmak varya, öfff ne biçim ağlatıyo.." havası var. Issız Adam'da da aynı şey oldu. İnsanlar ağlama beklentisiyle gidip, salya sümük çıktılar filmden. Duygusal sahneler vardı, ve bence yerinde ve yeterince kullanılmıştı; tek problem insanların duygu yüklemesine maruz kalmayı taşıyamayacak durumda olmasıydı.
Aynı grup filmden sonra D&R'a akın edip soundtrack yağmalayan grup. 45likler bu filmle bi daha meşhur olmuş diyenler de çok fazla. Ama sizce de gerekmiyor muydu bu? Bi yerde "obaaaaa binlerce dansüüööözz var!!" diyen bizim kuşağımıza bu müziklerin de dinletilmesi şart diil mi? Semiha Yankı, Semiramis Pekkan hayranı olduğumu sanmayın; ama en azından onların müziğinin, zamanında yapılan Türk müziğinin Serdar Ortaç'tan, Hande Yener'den çok daha kaliteli olduğunu düşünüyorum ve bundan eminim de.

Çağan Irmak bizim nesle 45lik sevdirdiyse nolmuş? Böyle bir aşk filmine, böyle güzel Beyoğlu görüntülerinin eşliğine başka ne koysaymış? Trendden trende koşan Türk gençliği bu sefer bunu benimsediyse nolmuş?
Bence çok da iyi olmuş.

Şimdi filmi yerden yere vuran grubu incelemeye devam edelim. Neymiş? Sıradan bir aşk hikayesiymiş.
Evet, sıradan bir aşk hikayesi.

Peki Love Story'ye 1970'te en iyi film dahil 6 dalda Oscar adaylığı getiren ve 1 dalda da ödül almasını sağlayan neydi? Çok benzer bir aşk hikayesi diil miydi?
Yapmayın, filmin adı bile Aşk Hikayesi!!

Aşk zamansızdır, aşk evrenseldir. 38 yıl önce de, bugün de benzer bir konu rahatlıkla işlenebilir. Önemli olan nasıl işlediğindir.
Ve Çağan Irmak bu konuda eleştiriyi hiç haketmiyor.

Çekimleri kusursuz. Beyoğlu'nun sokakları, dipleri köşeleri, sahafları, evleri... Kitapları elinizde hissediyorsunuz. Plağın cızırtısını içinizde... Nefes aldığınızda havuçlu tarçınlı kek kokusu geliyor burnunuza. Ve siz hala "sıradan bir aşk hikayesi" diyorsunuz buna.

Melis Birkan'ın oyunculuğu çok doğal. Bir ayrılma sahnesi var ki, daha doğal olamaz. Dolaptan çıkardığı dolma tenceresi, neşeli neşeli konuşması, birer birer dolmaları yerken çocukluğundan bahsetmesi, arada gülmesi...

Ve adamın kelimeleriyle gelen ayrılık şoku. Sözlerini hatırlayamaması, konuşamaması... Sürekli "hani.. hani.." diye kekelemesi...

Klasik bir aşk filminde olsak, hıçkırıklara boğulan kız öyle tarihi laflar ederdi ki; ayrılığı daha önceden çalışmışlar zannederdiniz.
Doğru ya, filmlerde sahneleri önceden çalışıyorlar zaten.

Issız Adam'ın en güzel yanı bu işte. Doğal, sade, içten.

Konusu yaratıcı mı? Hayır, böyle birşey iddia etmiyorum.
Ama izlemeye değer. Popüleritenin peşinden giderek dahil olduğunuz kalabalıkla izlemeye diil ama; kendi başınıza, o sinema koltuğunda hisleriniz ve düşüncelerinizle tek başınıza, izlemenize değer bir film.

Ve o final sahnesi. Çaresizliğin en güzel özeti.
Kalabalıkta napıcağını bilememek...
Gidecek bir yeri olmamak, varsa da nasıl gideceğini kestirememek...


Issız Adam'la ilgili atıp tutmadan önce, herkesin izlemesi gereken film.



9 Aralık 2008 Salı

FEVER!


38 derece ateşle yatıyorum 2 gündür.Baş ağrısı da yanında hediye.Frp falan yalanzi oluyore sanırım,söri

4 Aralık 2008 Perşembe

Ben (by fm)




-kristal avizelerden ölesiye korkarım o da "Jumanji" den kalma yani.. hani Kirsten Dunst'ın boynuna bişey saplanıyo falan ya.. nedense bi onlar bi de şu tavana yapışık pervaneler. sanki o odada en değerli şey senmisin ki düdük! çok istiyorum ki boulsun kalsın ağaca çıkıp inemeyen kendi gibi..

-istemiyorum ki enteresansonik kelimeler kullandığımda suratıma bön bön bakılmasın. istemiyorum ki kelimelerimi açıklatmasınlar.

-yürürkene o taze ekmek kokusunu duyumsayan burnun o sevincinden daha samimi, daha içten bi mutluluk çok az bulunur bence.

-otobüsü durakta karşılayamıyıp el edip şöförün insafına kalmak ne kalmak ne korkunç şey aman yarabbiiiii.. hele bi de şöför inadına durmassa "banane lan pis sorumsuz" derse ne fena, arkasından koşup yakalayamamak daha bi fena

-"dilinde tüy bitmek" ne absürt deyim arkadaş.. hani herhangi bir canlının dilinde tüy olsa tamam kabul o kadar evrim geçirmişsin derim fakat bilip bilmeden demesene dilinde tüy bitmişmiş hadi be ordan.

-"dust free" silgiler varya topaklanıp tek bi parça halinde çöp çıkaran silgiler.. işte onlar accayip yardımsever gelirler bana "abi sen zahmet etme ben şimdi siler süpürürüm" hatta "sen çalışmana bak evladım" yada "saygılar bacım buyur hallettim ben" der gibi.. bi alçakgönüllülük, çok da sevecen. gidip bi silgi alasım var evet..

-okurcan sen de hoşlaştığın karikatürü kesip saklamazmısın?!
yapmazmısın bunu açık konuş benle!

-fruitful nedir ya!? daha mantıksız kelime var mı? fruitful. aptalca be.

-saygılar

2 Aralık 2008 Salı

Sup ?

Merhabalaaar sevgili okuyucularım,yazar arkadaşlarım, 1'ler ve 0'lar. Yeni gönderi yokken ben de karalayayım bir şeyler dedim. İyi etmiş miyim ?

Öncelikle Angie'nin feysbuka katılış müjdesini vereyim. Sonunda görebileceğiz kendisini.

Bu sıralar bayaa bir konser, etkinlik vs. var. Katılın,katın,kattırın efenim. Sinemaya da gidin, oldu olucak tiyatroları da bir ziyaret edin.

Ya okul hayatım çok kötü gidiyor :F

WoW harbi güzel olmuş, daha 80 olamadım gerçi. Du bakalım.

Benim yazar olmam biraz gereksiz bir durum bence baksanıza yazı bile yazamıyorum.

Yarın oynayacağımız oyunun rolleri açıklanacak ( Kasaplığın El Kitabı - Boris Vian), ne rolü alacağım, kara kara düşünüyorum. Ayrıca bilimum sanat etkinliklerine katılan sevgili yazarlarımızın Haziran aylarında beni bir yoklamalarını öneririm.

Bu yazım yüzünden yazarlıktan kovulabilirim bence. Saçmaladım çok.

Aslına bakarsanız günlük yazısı gibi oldu.

Sağlıcakla.

24 Kasım 2008 Pazartesi

dinle çekirge ..

Embryo - Pink Floyd
Back In Black - AC/DC
Baby, Let Me Follow You Down - Bob Dylan

A Boy Named Sue - Johnny Cash
Scatterheart - Björk
Stop Crying Your Heart Out - Oasis

Where Is My Mind - Pixies
Blind Eye - Wishbone Ash
Monochrome - Yann Tiersen
Cat Food - King Crimson

Zombie Dance - Alice Cooper
Communication - Flecktones
Lost For Words - Pink Floyd



not: okurcan Pink Floyd la başlıyıp Pink Floyd la bitirmek beni ne kadar mutlu atti tahmin bile edemessein yada et..

yemyeşil vadinin ortasında açan bi tane kıpkırmızı gelincik görmüş kadar mutlu oldum diyebilirim

saygılarımla..

21 Kasım 2008 Cuma

Çoşkuyla Tebrik Ediyorum...

craxsahnesi.com daki bütün şarkıları tebrik ediyorum While My Guitar Gently Weeps i çalan söyliyen arkadaşlara ayrıca teşekkürler okumuyo da olsalar vokalin gözlüğü mızıkası bide klavyedeki eski servis arkadaşıma selamlar (beriiiil merabaaaa!!)(bkz: burdan hede deki akrabalarıma kaynıma halama hödö ye lılı ya vs. selam) (bkz: yok öle bişiy)

ayrıca T.N.T yi çalan söyliyen insanlar çok şukela olmuş sizin de

kendi okulumu hafifçe tenzih ediyorum back vokaller çok back çünkü...

Johnny Be Goode solistinin de biraz aksan taklidi yapması şarkıyı güzelleştiricek

Back to Black insanları... falan (solist Amy Winehouse değil tabi ama takdir ettim)

Comfortably Numb insanları çok başarılısınız bence

Ve yaklaşan korkulu sınav haftası dolayısıyla dinliyemediğim diğer tüm tüm gruplar: Süpersiniz insanlar hepiniz(ayh sevindirik oldum while my guitar gently weeps..) hehehe

gençliği seviyorum be aferim hepinize Herkesi apayrı kutluyom çok iyi aklınıza gelmiş (heycandan sesleri tireyen solistler, çalarken elleri titriyen gitaristler, bateristler, klavye insanları hepiniz !! sizi var ya çok seviyorum isterse söyleyemiyin takılın yine de seviyorum hepinizi.. yarışmadan çıkınca boynunuza havaii çiçekleri asmak lazım.. çok takdire şayan sınız ehehe)


http://craxsahnesi.com/ ne diyo lan bu deli demeyin sonunda üşenmeyin açın bakın..
öpüldünüz hepiniz..

19 Kasım 2008 Çarşamba

cumartesi sendromu ?!

efendim..

günlerden bir cumartesiydi fermiyum rezalet bi sınav geçirmişti.. angie yi aradı
önceden yapılmış bi planlarını aptal bi sınavın mahvetmesine izin veremezdi..


Beşiktaş yapuruna bindi herzamanki yerine oturdu. vuuuvuuu diye rüzgar eserken uykusuz okuyodu.. tatlı tatlı giderkene kız kulesiylen aynı hizadaykene şener şen filmlerinden alışık olduğu o sesi duydu...


" ŞİMDİ ELİMDE GÖRDÜĞÜNÜZ BU ŞEYİN NE İŞE YARADIĞINI ÖĞRENECEKSİNİZ"
ilk başta hiç oralı olmadı ama adam coştukça çoşuyordu...
"DİYELİM Kİ EVDE HASTANIZ VAR ÇAYINA LİMON KOYUCAKSINIZ" fermiyum hala emrah ablak a gülmektedir...
"KESME DERDİ YOK SIKMA DERDİ YOK ÇEKİRDEK YOK, ELİMDEKİ LİMON SIKICAĞINI SAPLIYORUM ÇEVİRİP ŞURADAKİ ÇİZGİYE KADAR GETİRİYORUM.
HOP HASTANIZIN LİMON SUYU HAZIR." fermiyum uykusuzu yavaşça bırakıp şener şen filmlerini düşünür...
"MESELA SALATA YAPICAKSINIZ HOP LİMON SUYU HAZIR" fermiyum yavaşça başını çevirir ve hakkaten de zırt pırt limon suyu sıkan o adama bakar...

" ÜSTELİK KAPAĞINI KAPIYIP BUZDOLABINA KOYABİLİRSİNİZ 3 GÜN, 5 GÜN, 10,15 GÜN BOZULMAZ DAYANIR." fermiyum resmen izler adamı..
"ŞİMDİ LİMONNUN İÇİNE BAKALIM BAKIN HİÇ SU YOK SADECE ÇEKİRDEK VE POSA.." fermiyum gülümser ve kıkırdar..

"ÜSTELİK ŞU ELİMDE GÖRDÜĞÜNÜZ ŞEY 3 DEĞİL 5 DEĞİL SADECE 1 YTL. ALMAK İSTİYENLER SÖYLESİN BEN DOLAŞIYORUM." dediğinde karşıdaki adamın tuhaf bakışlarına maruz kalıcak kadar gülmeye başlıyan fermiyum limon sıkıcağı adamın yanına gider ve " bana 2 tane verir misiniz şunlardan" der adam "3 olsun o" falan der "iyi madem" der bi yandan da 3 limon sıkıcağını napıcağını düşünür..

kaykaycıların "trrrrr çtakaaa" sesi çıkardığı taşların hafif çiş koktuğu meydan da banka oturup uykusuz okur. angie gelir. birlikte iklim değişikliği standına giderler.. inatçı ve enteresan insan hikayeleri dinlerler..
farz-ı misal: bir teyze yaklaşıp "kızım çamaşır mı asıyonuz" diye sormuş
başka bi teyze de sorup uzun uzun dinledikten sonra "haa bende anaokulu reklamı zannetmiştim" diyip gitmişler..


angie yle ve okulundan iki güzide insanla birlikte çeşitli maymunluklar yapıp küçük çocuklara boyama yaptırmak kendi aramızda fikir alışverişi yaparak bence şu yazar bişiyler diyip insanlara bez götürmekle meşgul olduk.

tabi bu arada kendi fikirlerimizi de çizdik yazdık..

(bu arada serçelere sövmeden geçemiycem pis kuşlar saçımıza yapmayın bari.. evek piyango oynıycak ortam bool bol oluştu..)

Efendiim, bir elimizde kesilmiş kumaşlar, bir elimizde rengarenk kalemler, kolumuzun altında broşürlerle Beşiktaş'ta gezinirkene yanına yaklaştığım bir adamla şöyle bişey oldu: angie der ki:

pardon... merhaba. biz uluslarası bir proje yürütüyoruz, burda çevreyle ilgili çözüm önerilerinizi kumaşlara yazıyosunuz yada çiziyosunuz. katılmak ister miydiniz?

kayıtsız adam tüm bu süre içinde angie'yi dinlemiştir, itiraz etmemiştir, hareket etme yada kaçma girişiminde bulunmamıştır ve o saniyeye kadar gayet aheste aheste yürümektedir, zaten angie onu aheste yürüdüğü için gözüne kestirmiş, vakti olduğunu düşünmüştür. ama adamdan gelen tepki şok edicidir.

adam, angie'nin yüzüne hafifçe kıstığı gözleriyle bakar, elleri cebindedir, etrafımdakileri çok da umursamıyorum aslında tavrındadır ve angie'ye şunu söyler ardından da1 m/dk hızla giderek uzaklaşır:

"çok.. acelem var."

Okuduğumuzu Anlayalım:

1) Adam niye böyle bir g*tlük yapmıştır? (bu arada hayatımda kimseye daha böyle bişey demedim)

2) Angie'nin o an hissettikleri nelerdir?

3) Parça Türk toplumunun genel yapısıyla ilgili nasıl bir kesit sunmaktadır?

4) Angie adlı yazar neden kendinden üçüncü şahıs şeklinde bahsetmektedir?

naçizane etkinliğimiz(!) bittiğinde yorgun ama mutlu bi şekilde vapura yürürkene "pardon bi saniye bakarmısınız" diyen sese dönüp baktığımızda ise aldığımız tepki
"oh be sabahtan beri kimse dönüp bakmıyodu bile" diye sevindirik olan atkuyruklu ve piercing li sempatik adama çıkarıp engelliler yararına sattığı gasteyi alıp biraz da bahşiş bıraktık aramızda söyle bi konuşma geçti
-engelliler yararı..
-evet yardım edelim valla sizin de işiniz zor(antiklime timi yoktu allahtan:P)
sabahtan beri uğraşmaktan halinizi biraz olsun anladık sanki
- aa siz şurdaki çevre standındaki kızlar mısınız
- aa ünümüz ne çabuk yayılmış dimi angie! ehaehaeha .. ehem şey buyrun
- gasteuzatt**gasteuzatt** buyrun sizde
- yok ya sizde kalsın onlar. ne işmiş be insanlar hiç takmıyo ama bıdıbıdı(yürümeye devam)

not: kısacası(amanın kısacaymış ehaaehua)
insanlar duyarsız olmuşunuz siz pisbakışş**
yapmayın etmeyin size bişeyler söylemek isteyen insanları terslemeyin mantıklı bi dille bişeyler açıklayın ki kabul etsinler yada etkinliği bizimkiler gibin parasız sadece 25x25 bi bez parçasının üstüne bişeyler yazıp çizmekse 3 dakkadan kısa sürüyo yemin ederim
ben gönüllü olurum kardeş daha insanlığa olan umudum tam çökmedi
ama gaste dağıtan sen bizim standımıza çiziktirdin mi bişiyler hııı?


Notun notu: angie vapur beklerkene çok acelesi olan adamın kenarda oturduğunu söyledi çok acelesi varmış zaten..

hah işte o insanı çözemedim ben

saygılar

16 Kasım 2008 Pazar

En güzel cevap

Biliyorum,tarzım değil uyduruk "feyz alınması gereken hikayeler"görünümlü forward mail tipli bir başlık atmak ama ilk ve son oluversin bu.


Facebook da günlerdir bu yüzüne vuran saflığı ile şarkı söyleyen kardeş konuşuluyor.Çocukcağız adına "fankılap" bile kuran yurdum insanları yürek dağlayan(Çok arabesk olmaya başladım ben)sesini bahane edip,videonun altında geyik yapıyor.

Bu geyiğin en klişe repliği hep,"kim bu çocuk ya,nereden bulucaz bunu?Bulalım!" idi.

Sadece verilen çok güzel bir cevabı görmenizi istedim dostlar:

o yaşta çektiği çilenin etkisindeki yanık sesli 'bu çocuğu Bulmak' ?

o yaşta 'yokluğun ne demek olduğunu kimsenin bilmediği kadar iyi bilen' yanık sesli 'bu çocuğu Bulamamak' ?

Gidin Diyarbakır'a ,

Gidin Mardine ,

Gidin Urfa'ya ,

Gidin Doğu Anadoluya...

Bu Çocuk Gibi Yüzlercesine , Binlercesine Rastlamamak Olasımı ?

Bu Çocuğu Biz Bulduk , Ya Diğerlerini Kim Bulacak Arkadaşlar ?

Karanlık Ülkemin , Karanlıkta Kalan Sefil Çocukları...

Saygılar.

Mecal Kızıltuğ.


Eline sağlık Mecal kardeşim...
(yüreğine sağlık sözüne ısınamayan insanım ben)

13 Kasım 2008 Perşembe

Onun bir hayatı yok..

Evet, sevgili okuyucularım, ve sevgili yazar arkadaşlarım. Bugün bildiğiniz gibi 13 Kasım 2008. Hayır, bugünü önemli kılan doğum günüme 2 gün kalmış olması veya uğursuz gün olması değil. Bugün 1.5 senedir beklediğim bir şey oldu. 2 ay öncesinden belliydi aslında bugüne vuracağı. Ama böyle olacağını bilemezdim, tahmin edemezdim. Eminim hepiniz anladınız neyden bahsettiğimi. Büyük ihtimal pek yazı yazamayacağım blog'a, msn'den yazdıklarınıza da cevap veremeyeceğim. Ama beni hatırlayın. Beni unutmayın.

Hala neyden bahsettiğimi anlamadıysanız, girin bir ekşi sözlük karıştırın. 13 kasımda ne olmuş araştırın. Ha, yazdığım anda okuyacak kadar şanslı iseniz, bu akşam ana haber bültenlerini seyredin efenim..

Young Friends of the Earth: İklim Değişikliğine Son Verin!

Efendim okulumuzdan iki güzide arkadaşımız dünya çapında gerçekleştirilen bir kampanyanın Türkiye ayağını yürütüyolar. İşte size buroşürden bilgiler:

"İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE SON VERİN

Hükümetleri 2009 yılının sonuna kadar, sonraki nesillerin geleceğini ve gezegenin biyolojik çeşitliliğini insanların neden olduğu iklim değişikliğinin etkilerinden korumak için acil ve etkili çalışmalar yapmaya davet ediyoruz.

Türkiye hükümetinin ve Birleşmiş Milletler iklim görüşmelerindeki uluslararası delegelerin iklim değişikliğine çözüm bulmak için ne yapmalarını istersiniz?

Biz yardım etmek için tek yapmanız gereken bu sorunun cevabını 25x25 cm boyutlarındaki kumaş parçalarına yazmak. Tüm Avrupa'da toplanan bu kumaş parçaları Polonya'nın Poznan kentinde bir araya getirilerek BM iklim toplantılarında sunulacak."

Yer: Beşiktaş'ta iskelelerin orası.
Zaman: 15 Kasım Cumartesi 9.00 ile 16.00 arası.

Sizden ricam(ız) günün herangi bir saatinde, orda kurulacak olan standa uğramanız ve kampanyaya destek vermeniz.

Gerçekten işe yarıycak mı? Bilemezsiniz.
Ama olmayacağından emin olsanız da gelin.
Belki kendinizi daha iyi hissedersiniz...

dipnot: stantta bulabilirsiniz gerçi, ama istiyosanız kendi tişört kalemleriniz yada boyalarınızla da gelebilirsiniz!

kampanyanın aslıyla ilgili daha çok bilgi için: http://www.foeeurope.org/youngfoee/index.htm

12 Kasım 2008 Çarşamba

School...School never changes.

Patates Kampanya:6 gündür günde 5-6 saat çalışmamı gerektiren o korkunç sınavlar BİTTT!!!!

Sosyal hayat geri gel.
Gelecek program:Fallout,A post apocalyptic tale by Mahavishnu.(sınavlar bitsin de hele)

Geri Dönüş (mü?)

Merhaba... Belki bazılarınızın hatırlayacağı gibi ben Osmancık bir süredir bu blogun üyesiyim ama gerek yazdığım çarpıcı yazılarla (cesur üslüp falan filan...) gerek de yazmamamla diğer yazarların dikkatini çekmeyi başarmış birisiyim. Uzuuuuun zamandır sınavlardan, üşengeçlikten, vakitsizlikten, üşengeçlikten, antremanlardan ve de üşengeçlikten yazı yazamıyordum ancak blog'a baktığımda bana karşı müthiş bi tepki olduğunu gördüm. Kimileri (mesela ben) bu blog için ruhumun yeteceğini söylese de kimileri de geri dönmemi ve aktif yazar taklidi yapmamı istiyor... Bende napiyim kıramadım onları tam olarak benden istendiği gibi aktif yazar taklidi yapmaya geldim umarım bi daha gitmem. Bundan böyle(başka bi gün) yazılarımla karşınızda olmak ümiidiylen şimdik aranızdan ayrılıyorum ama gelcem. Bekleyin...

Gereksiz Not: Bloga girdiğimde nası yeni yazı yazcağımı, yazı rengimin ne olduğunu ve de okuma yazma yeteneğimi kaybettiğimi fark ettim tez vakitte bu yeteneklerimi geri kazanıcam sabrınız için teşekkürler.
Saygılarımla;
Bir Küçücük Osmancık

Dinle Çekirge vol. bilmemkaç

In The Search Of The Peace Of Mind- Scorpions

Too Young To Fall In Love- Motley Crue

Hey Joe-Jimi Hendrix

Life Goes On- Poison

Tuesday's Gone- Metallica

Bunlar olmuyosa bunlar olur...

Everybody's Got Something To Hide Exept Me And My Monkey- Beatles

I Remember You- Ella Fitzgerald

Kiss Of Fire- Louis Armstrong

California Dreaming- The Mamas And The Papas

Blue Moon- Billie Holiday

Saygılarımla...