8 Aralık 2009 Salı

hehehe oyun buldum ben

muhteşem saçma buluşlarıyla dünyayı sarsamayan, pek bi işe yaramayan fermium'da arabada giderken sıkılanlara uyuma/ma oyunu

1- kolukta rahat bi açı yakalanılır
2- camda belli bi çizgi nokta bişey belirlenir
3- tek göz kapatılır
4- gelen arabalar ve şeritleri guitar hero ya uyarlanır
5- çalmaya başlanılır.

(mesela ben biyerden sonra ayağımla tempo yuymaya başlayıp uyuyakaldım)

ideal şarkıları: bilimum jimi hendrix (özellikle voodoo chile)
don't talk to strangers - dio
tenement funster - queen
*hızlı ve öfkeli uu yea şarkılar daha iyi mesela

imla da adlarda yanlışlık olduysa hiç kusura bakmayın mönitorum 6 parça olduğundan ne yazdığımı pek göremiyorum

iyi geceler

7 Aralık 2009 Pazartesi

60

Tom, doğum günün kutlu olsun lan...
Sevgiler, yağmur itleri.

Nükleerle yaşamaya hazır mısın?

Nükleerle yaşamaya hazır mısın? 

5 Aralık 2009 Cumartesi

batticona ve herkese açık mektup


deep purple by caglabuyukkoc
ehm.. (AT)


aslında her ne kadar led zeppelin sevsem de.. led zeppelin şarkıarının çoğunu sonuna kadar dinleyemememden bi konu açmak istedim..


robert plant in gerçekten iyi bi sesi olduğu gerçeğinde anlaşalım

jimmy page in de gerçekten iyi gitar çaldığı konusunda anlaşalım şarkıların bağzılarının bayaa iyi olduğu konusunda da anlaşalım evet


ama ben çoğu şarkıda çeşitli gitar sololarıyla doğal olarak öne çıkan page i attığı orgazmik çığlıklarla bastıran bi robert plant duymak istemiyorum.

sana soruyorum burdan robert plant hiç mi vicdanın sızlamıyo arkadaşının hakkını yerken..

canımı sıkıyosun robert plant.

bazen gereksiz oluyosun robert plant

yapma robert plant.

ne zaman çığlık attığın bi an olsa aklıma bi benim suratıma bi robert plant' e bakıp gülerek awkward turtle yapmaya başlıyan bi angie geliyo.


şimdi batticon dan yorumlarda değil yazılarda savunma yazmasını istiyorum.


ps: konuyla ilgili anlam ve önem taşıyan bu fotorafını bulabildim ancak.. robert plant bak deep purple daki roger clover ve steve morse kardeşler ne güzel anlaşıyolar kıskanmıyolar öne geçmiyolar evet gerçi ikisi de gitar çalıyo ama.. (AT) neyse..

3 Aralık 2009 Perşembe

hmmk.

Hayat nasıl yapıyosun bunu bilmiyorum ama hep böyle ilginçliklerle mi karşımıza çıkmalısın?
Her yerdesin Astronot.

Ahaha The Simpsons'ın saçmasapan şakalarına ben niye bu kadar çok gülüyorum?

Bi de bu bloga tek yazanın ben ve Fermi olması baya üzücü.

Ay Maggie ne şekersin canım benim ya.

1 Aralık 2009 Salı

Awkward Animals

Her şey Awkward Turtle'la başladı.
Ne zaman "awkward" bir durumla karşılaşsak şu hareketi yapar olduk.

Biri size bir şey anlatmaya başladı ama komik olduğunu düşünmüyor musunuz?
Awkward Turtle!
Karşınızdaki iyice saçmalamaya mı başladı?
Awkward Turtle!
Bir yerden sonra refleks haline geldi ve konuşurken eliniz boş durmuyor mu?
Awkward Turtle!

Bunun harikasonik türevleri de var bu arada.
Favorilerimiz: Awkward Jellyfish, Awkward Turtle High Five (bence biri How I Met Your Mother ekibine bunu söylemeli. Barney Stinson'dan Awkard Turtle High Five istiyorum!!! Hıaa!), Awkward Ninja Turtle (Awkward Turtle'ın aynısı ama elini yukarı doğru hareket ettiriyosun, hani Ninja Kaplumbağalar iki ayak üstünde yürürler falan filan. Böyle yapınca tekme atmış da oluyosun!!) ve Awkward Cow (off bu baya iyi)

Bununla gereğinden fazla eğleniyorum, çok acınası.
Yalnız bildiğin Facebook grubu bile var.
Bazı kaynaklar (öhöm wikipedia. evet awkward turtle article'ı var) 27,000 kişilik gruplardan bahsediyo. Vohov!

Neyse.
Evet.
Şey.
Kemküm.

Awkward Turtle!

30 Kasım 2009 Pazartesi

meslek gelecek kaygısı falan fıstık

Fermi'den 8 saat farkla gecenin bir yarısı gelen mesaj:

"Doktor mu oliyim mühendis mi"

Ne diyim ki şimdi sana Fermi? Bana kalsın sen her şey ol, çikolatalı pastalar yap, sonra eldivenlerini kaybet farklı renklerde giy, kampa falan git.
Bilemedim valla ne cevap vericeğimi.

Meslekler ne acaip şeyler..
Ben üniversitede öğretim üyesi falan olucam sanırsam. "Akademisyen" diyince de baya havalı duruyo, bilginize.

Başka karar veren var mı ki?

Ha bi de Safranbolu'ya gittik bayram dönüşü. Orası lokumlarıyla ünlüymüş falan, her yerde lokumcu var. Bi tane amcam da 40 senedir "lokum kesme" işindeymiş. Hafif sıyırmıştı zaten kendisi, elinde makasla safranlı lokumları keserken ritm tutup dansediyodu. Meslek aşkı buna derim!

Ama babamla baya muhabbeti geçti yani. Ne diyceksin mesleğini sorsalar?
"Ben lokum sektöründeyim"

Yok daha neler.

Bi de eskiden bi arkadaş vardı, annesi babası vidanjör işiyle uğraşıyolardı.
Vidanjör ne bilmiyorsan bakmanı tavsiye ederim sevgili okur.
Öyle böyle bi meslek diil yani.





29 Kasım 2009 Pazar

Angie und die Minimoys

Maşvişnu'ya selam olsun.
Kendisi bana bir keresinde "Arthur ve Minimoylardaki minimoy gibisin" demişti.

Biz de bi akşam Berlin'de Sony Center'a gittik. Değişik mimarili alışveriş merkezimsi bi yer. Meğersem o akşam orda Arhur und die Minimoys (efendim bu almancası oluyo!) filminin galası varmış. Peeeh.
Koymuşlar oraya spotları, çevirmişler ortayı, kırmızı halı falan fıstık, her taraf Arthur und die Minimoys 2 posteriyle kaplı.
Dedim, bu kaderin bir cilvesi midir bana?
Eğer öyleyse, yemişim kaderini.

Maşvişnu da otursun gülsün diye fotoğraf çektirdim bi de minimoylu posterin yanında. Böyle de fedakarım işte.

25 Kasım 2009 Çarşamba

can't stand under my umbrella by caglabuyukkoc


- ben bugün kurabiye yaptım fena da olmadı ama şekerpare'de istediğim/aradığım ağızda dağılma hedesini genelde kurabiyede aramadığımdan ben pek beyenmedim yani..

-the unit tam jude a göre jason bourne hastasıysanız tam size göre de olur (bourne u yanlış yazmış olabilirim ama pişman değilim)

- büyüyünce ne olucam annee?! Herkes napıcağını biliyo şimdi osmancık büyüyünce dişçi olucak hatta orda marshmellow lar falan olucak. ama ben bilmiyorum. sayısalla alakalı olduğunu biliyorum ama. Ama ofis işi olmıycak ama onu biliyorum sabah 8 akşam 5 olmasın yani. Ne olsam bilemiyorum. Bide otobüs şöförü olmıycam. çocuk çok sevmem bide.

- mesela en sevdiğim cips olayı sour cream and onion dur..

- yetenek yarışmaları...

-angie'nin aksine fiziği severim. biyolojide severim ve kimyayı da. hayır neyim var bilmiyorum eşit ağırlıkçılar ve sözelciler.. cıkcıkcık

- aramızda kasetleri cd ye çevirmeyi bilen biri varmı? Düğün kasetleri falan gibi filmlerdekilerden değil. şarkı kaydeden hani walkman in içine konulanlardan çünkü eğer bulursam türkiyedeki kaset koleksyonum yanımda olur ve gerçek anlamda queen in bütün albümleri yanımda olur.
evet bunu biliyomuydunuz? plak, kaset, cd, mp3 toplamında queen in BÜTÜN albümleri var. onlar güzel.

- Facts: sarmaşıkları hiç sevmedim.
cuma günü 4.30 da kalkıcam.
çift taraflı bantları masama yapıştırıp sökmeyi çok severim.
bazı çeşit yünlere, çimene alerjim var, derim de domates suyu sevmiyo.
twilight izlemiycem.

- neden sims oynamıyorum?:
4. ya da 5. sınıfta servisimden bi kız bana yılbaşı çekilişinde aldığı hediyeyi vermişti. ben kıza çıkmamıştım. biri kıza kopya sims almıştı onda olduğu için bana verdi önünde oturuyodum çünkü. neyse.. sonra makin' magic diye bi expansion pack elime geçti onu falan yüzledim. Aurora diye mavi saçlı bi kız yaptım. ama böyle machanical, cooking, bilmemne hepsini okumuştu. büyüde falan çok iyidi. önce çok mükemmel bi evi vardı sonra diğer evrende ev aldık. ve yanına taşınan salak erkek arkadaşı evi kızla birlikte yaktı. (biliyomusunuz düz sims te insan ilişkisi fazla kolay 3 konuşma sonunda opşüyülar ve bebekleri oluyo ve adam yanınıza taşınıp karısını ve kızını yakıyo sonra yemek yemiyip ölüyo)(bunun parantez içinde olmaması gerekirdi ama neyse..) sims 3 çok pahalı.. sims 4 çıktığında sims 3 alıp oynarım belki.
niye bundan bahsettim bilmiyorum.

- ödevim olmadığı zaman ders çalışamadığımı biliyormuydunuz.. ama aslında çalışmam lazım olunca sorunu anlıyıp bişey yapamıycak kadar üşengeç olduğumu yada.

- thanksgiving geliyo ve hindi yiycez ve evet "hahah turkey girl" esprisi yapıldı.

- bu saçma alpay erdemvari yazı biterken buraya kadar okuyanlara teşekkür ediyorum
amma yazı be..

24 Kasım 2009 Salı

Ich bin ein Berliner.

Sevgili yazarınız Angie de fontunu değiştirmeye karar verdi çünkü öbür fontu aslında hiç sevmiyodu.

Öhöm neyse.

Geçen hafta Berlindeydim sevgili okuyucular!! (ve tam şu saniye döndüğümden beri aramadığım Jude'un bana bugün attığı mesaj ve sonra benim eve dönünce seni ararım demem ve henüz aramamış olmam aklıma geldi. Kusura bakma Jude yazıyı bitirir bitirmez seni arıycam!!)

Şu topuklu ayakkabılarımı giyip etrafta koşturduğum ve 30 yaşındaymış gibi davrandığım haftalardan bir tanesiydi. Ütülü gömlekler, güzel elbiseler, rujlar, rimeller ve ayakkabılar. Tüm bunları kenara bıraktığınızdaysa, bazen sinir olduğunuz bazen de çok sevdiğiniz delegeler.

Blogu okuyanların bir kısmı (hatta büyük bir kısmı) MUN'in nasıl bir şey olduğunu hafiften biliyolar aslında. Bilmeyenler için biraz göz korkutucu veya garip sanırım. Yine de size verilen bir ülkeyi temsil ettiğiniz, onun politikalarına göre hareket ettiğiniz, konuştuğunuz, aralarda insanlarla sohbet ettiğiniz, tartışmalara katıldığınız, birbiriyle notlaşıp flört edenleri izlediğiniz, dalga geçtiğiniz, laf sokanlara uyuz olduğunuz, konuşma yaptığınız, soru cevapladığınız, soru cevaplayamayıp mikrofon başında sessiz kaldığınız, moraliniz bozukken başkaları tarafından teselli edildiğiniz ve bu insanların adlarını asla bilmeyip onlara ülke adlarıyla hitap ettiğiniz garip bir oluşum MUN.
Model United Nations. Birleşmiş Milletler'in çakması işte.
3 senedir "hayatımın %95'ini alıyo" diyip şikayet ettiğimiz, ama aslında içten içe çok benimsediğimiz sevdiğimiz bişey.

Geçen hafta Berlin'deki konferansta ne kadar eğlendim anlatamam sevgili okurcanlar. Sabahları 4 saatlik uykularla uyanıp şu dünyada en çok sevdiğiniz insanlardan bir tanesinin yanında, saçmasapan bir otel odasında uyanıp "Mmmhh.. Hadi hazırlanmamız lazım" demek ve sonra isteksizce yataktan kalkmak ve konferans kıyafetleri içine girmek.. Kahvaltı yapmak, metroya yetişmek, komiteye daima geç kalmak..

Akşam konferans çıkışında minimum 4 kişi olması gereken gruplarla (birine araba çarparsa biri başında bekliycek diğerleri yardım çağırıcak öbürü de o kaybolmasın diye yanında gidicek, sizi seviyo muyuz acaba Ms Moore?) Berlin'i dolaşmak!! En güzeli en özgürü en eğlencelisi. Her masada göbekli Almanların "hohoho" diye bira içtikleri meyhanemsi yerden, punk kasiyerli Subway'lere kadar her yerde yemek yedik valla. Pek müze falan gezemedik ama olsun, şehri baya bi dolaşmış olduk en azından.

O diil de, gündüz gözüyle Berlin'i göremedim, o içimde kaldı.

Sonra sonra..!! 1,5 euro bayılıp (evet bence de oha) böyle eğimli karlı marlı yapay tepelerden lastik botumsu şeylerle kaydık. Ama ne güzeldi bee!! Yanımda da "sevgili çok güzel gülen ama kendini bazen kaybedebilen ve Alman bir teyze tarafından gülüşü taklit edilmiş arkadaş" vardı. Hakkaten güzeldi yalnız.

Bi de Hard Rock Cafe is the coolest place on earth cümlesini kaç kişiye kurdum bilmiyorum ama bir kere daha kurmuş olayım. O neydi öyle be.. Tuvalete giderken bile John Lennon/The Beatles fotoğrafları görüyosunuz, kokteylin adı Lovely Rita oluyo, ekranda bi yerlerde şahane müzikler çalınıyo ve siz muhteşem yemekler yiyosunuz. Ama yani..

It is the coolest place on earth.

O diil de, kapı kolu gitar şeklindeydi ben ona bittim.

Daha buraya yazmayı unuttuğum (şeyy belki de bilerek yazmamışımdır?) bisürü şey olmuştur zaten. Öyle arada arkadaşlarla seyahat edip metro çıkışlarında Beatles söylemek lazım herkese.

Bir dahaki sefere sizi de beklerim efendim.


dibebirnot: Sevgili Maşviş, sana trip atıyorum ama sen fark etmemekte ısrarcısın. Oldu da fark ettiysen ve sen de bana trip atıyosan bişey diyemem. Ama bilgine yani.
dibebirnot2: Sevgili Akok, sen ne iyi bir insansın!!
dibebirnot3: Jude valla arıyorum seni şimdi bak şimdi yani şu noktayı koyar koymaz.
dibebirnot4: Kontörüm yokmuş arayamıyorum. Fak yu yurtdışı tarifeleri, kuruttunuz beni.
dibebirnot5: Sevgili Fermi, bugün mektubunu aldım ve eve çıkana kadar It Won't Be Long söyledim. Kendimi Across The Universe'te zannediyorum sanırım.
dibebirnot6: Biri bu yazıdaki Beatles göndermelerini sayabilir mi acaba? Hayatım Beatles'la geçiyo.
dibebirnot7: Şu olayın suyunu çıkartmadan kesiyorum artık. Hepinizi seviyorum blogu okuyan insanlar!! Kendinize iyi bakın.
dibebirnot8: Alice'e de geçmiş olsun.. Bunu söylemeden olmazdı ama!!

23 Kasım 2009 Pazartesi

span satellite

1..2 sesim geliyo..

ne kadar soz verse de mahavishnu'nun bu blogu kendi devam ettirebilicegi konusunda kendisini kandirmasinin bile yeterli olmadigini farkeden mantikli okur ve yazarlarimiz var..

iste o yuzden meraba
ve fontumu degistiricem rengim ayni
yarismaci arkadaslara basarilar diliyorum adresim: destin florida.
bos zamanimda yaptiklarim: bos durmamaya calismak

hala klavyelere alisabilmis degilim
ve angie'ye hosgeldin diyorum

okulum bi hafta tatil 1000+ kelime kumari savunan argumentative paper yazicam.
yardim edebilicek fikirler super olabilir

just saying..

tamam bu biraz garip olmaya basladi
herkese bay... (simdilik)



*buraya kadar okuduysan akok selam naber?

15 Kasım 2009 Pazar

16

16yım. eheh

11 Kasım 2009 Çarşamba

"aşkın ile mest olalı"

"şu şiirleri kadınlara yazsan playboy olmuştun yunus emre."
dontcopymystyle

kendisiyle Yunus Emre ve tasavvuf şiiri konulu sunum hazırlıyoruz da.


dipnot: ben mi göremedim, yoksa Maşviş'in "tekelinden kurtarma" planları uygulamaya geçmeden fos mu çıktı? dımdımdım.

7 Kasım 2009 Cumartesi

hepimiz bridget jones'uz.

mark darcy, sen ne sevimli bir adamsın öyle.

ve battaniyeye sarılmış koltukta pinekleyip haline üzülen insan profili gayet yaygın bişey bence.

4 Kasım 2009 Çarşamba

ama yuh.

Bir araştırma için Google'a "legally owning weapons" yazıyordum ki,
"legally own machine gun" için 7,180,000 sonuç olduğunu çıkardı bana Google.

Korkutucu.
Hem de çok.
bak hala..
içten bir özür gelmedi Maşviş.

o diil de,
masaüstümdesin Fermi.

1 Kasım 2009 Pazar

Kızıyor

Her şey Fermium'a Jim Morrison'a laf etmesinin ardından Youtube'daki şu yorumu göndermemle başladı:

"I like how Jim sings about fascinating in trices through his poetry, while queen sings about girls with fat asses."


Sizin, okurcanların pisi sevimliliği ile tanıdığı fermium o andan sonra panter kesildi.Orjinal lanetlerini üzerime yağdırmaya başlayınca bu orjinalliği bir yerde kaydetmeliyim dedim.Buyrun:


BISIKLET SSUREN KOCA POPOLU KIZLAR OLDURSUN SENI
BUTUN TELEFONLARIN BOZULSUN
POSTIT BULAMA
LCD EKRAN TELEZIYONUN BOZULSUN
AYRI EVE CIKTIGIN ILK GUN EVINI SU BASSIN
SUREKLI BOKLARA BAS
SAKSOFON NOTALARIN YANSIN
HOPARLORUN BOZULSUN
NE ZAMAN FALLOUT OYNASAN RAD SCORPION LAR OLDURSUN SENI
IKI BOLUM GECEME
YAZIN EVDE FIRIN BOZULSUN ANNENLER ERDEK DE OLSUN 50 DERECE SICAKTA DOLASMAK ZORUNDA KAL
YEMEK ISTEDIGIN EKMEKTE KUF GOR BIDAHA MAYALI HIC BISEY YIYEME
MOUSE UNUN ORTASINDAKI SURUKLEME TUSU BOZULSUN
OMRUNUN SONUNA KADAR HIC KULLANAMA ORAYI
KADINLAR NE ISTER FILMINI ARD ARDA 17 KEZ IZLE
5 SENE BOYUNCA DOGUM GUNUNDE HEP CERVECE ALINSIN
...
GUVERCINLER SENI BI AN BOYUNCA YANLIZ BIRAKMASIN
BUTUN GUN TEPENDE DOLASSINLAR
YADA YOK
INEKLER EVRIM GECIRSIN
VE UCMAYA BASLASINLAR
VE SEN KADIFE CEKETINI GIYERKEN ICLERINI FALAN BOSALTSINLAR
JIM MORISOMN KADAR BASINA TAS DUSSUN
TELEFONUNUN ARA TUSU BOZULSUN
HIC KAYAK KAYAMA HAYATIN BOYUNCA HATTA BI DAHA HIC KAR GOREME
MUREKKEPLI KALEMLERIN HEP AKSIN
OTOBUSTE TELEFONUNDAN HIC KULAKLIKLA MUZIK DINLEYEME
BUTUN YASLI TEYZELER SANA TIP TIP BAKSIN
VE
VE
SINIRIM GECENE KADAR DA BENLE KONUSMA
DOMUZ KAKASI!


...

Nefes bile almadı lan arada!

Ayıptır

Ne kadar çirkefler görüyorsunuz değil mi okurcanlar.Konıyorum ikisini de.

AMA...

Ben bu bloga gönül vermişim arkadaş! Okurcanlarımı, çatalkaralarımı, pıtırcıklarımı, zürafalarımı(!) yazısız bırakmamak adına, Fermium ve Angie'den "Blog Platformunda" özür diliyorum.

Kendileri ile sanal olmayan platformda birlikteliğimiz ne durumda olur bilmem tabii... :))

Ve hayır, bu özrün sevgili Angie'nin Interrail sırasında yapması muhtemel o adice olayı tehdit olarak kullanma ihtimali ile uzaktan yakından alakası yok.

Ya da Fermium'un bana Working Class Hero tişörtü getirmesi ile.Sahi nerde hala o tişört?! Cık cık cık.

lilly misali.

Mahavishnu özür dileyene kadar OSDM'ye yazmıyorum sevgili okurcanlar.
Hatta Fermium'u da boykotuma davet ediyorum.


Yazmıycaz işte.


Ondan sonra "OSDM'de hiç yeni yazı yoooook!!" diyenlerle sen uğraşırsın Maşviş.


Ha kendisi özür dileyene kadar, bendeniz leftover teacups'ta olucam.

Sevgilerimle.

Ha ha hahayt Fahrenhayt!! Ha ha ha haaeepşuuuee!!!




Çok harika film gibi, filmden öte bi'şeydi bu.Bulun oynayın.Oyun sevmeyen Angie bile oynasın.

Gene o adam(bkz. cihan ceylan):

Neyse işte.Şimdiden evde kazakla falan geziyorum.Günlerdir yağmur yağıyor, dün Kadıköy'de elektrikler kesildi falan.Aralık'ta nasıl olacak lan bu hava?!?!

Uu beybi Fahrenheit tadı alıcaz galiba di mi lan Kolombus?


31 Ekim 2009 Cumartesi

29 Ekim 2009 Perşembe

Birisi

Benim bi' arkadaşım var, kızcağız her bir araya geldiğimizde, ayrılırken "Mutlu Ooooll!" diye emrederek sarılır bana.Tanısanız çok seversiniz bence.

O kadar işte.

Back in the USSR

Been away so long I hardly knew the place
Gee, it's good to be back home
Leave it till tomorrow to unpack my case
Honey disconnect the phone
I'm back in the USSR

Evet, geri geldim ben tahta bavulumu kapıp OSDM yi USSR'a benzete benzete.Arada bir uğrayayım buraya da Angie ve Fermium'un tekelinden kurtarayım.

Haa okuyucu unutmadan:

You don't know how lucky you are, boy!


İmza:
Maşviş falan.

28 Ekim 2009 Çarşamba

tarihte bugün.

Bugün metrobüse bindim, iniceğim durağa yaklaştık, yerimden kalktım, hazırlandım. En arkada oturuyodum (evet metrobüste oturarak gittim!) ve en arka kapının önünde beklemeye başladım. Şoför kapıları açmadı, açıcak heralde diye beklerken diğer kapılar açık olduğunu insanlar metrobüsten indiklerini fark ettim, orta kapıya doğru yürüdüm. Tam kapıya ulaşmışken de kapılar kapandı.

"İnicek var, orta kapıyı açar mısınız?"
"Orta kapıyı açar mısınız? İnicek varmış!!"

-o sırada yanımda bulunan amca da bana 'neden vaktinde inmedin? diye sordu-
-daha fenası, şoför bi de azarlamaya başladı 'kapıları açtığımda niye inmiyosunuz allaallaaa...' sonra da kapıları açtı-

"ARKA KAPIYI AÇMAMIŞTINIZ ÇÜNKÜ!!" diye gayet düzeyli bir ses tonunda ama kızgın bir şekilde şoföre bağırdım.

Boşu boşuna saygısız isyankar ergen olduk, hayret bişey.

27 Ekim 2009 Salı

Bugün Z. "bok" dedi!!



bunu yazmak zorundaydım.
söz vermiştim.
ilgilenmeseniz de olur yani.
sonra hakkımda "idil kısacık kısacık yazılarla istatistiklerde öne geçiyo" demeyin ama, kızarım.

26 Ekim 2009 Pazartesi

istiyoruuaam.

http://www.themovieum.com/home-mainmenu-1.html

Palau!

http://en.wikipedia.org/wiki/Palau

20,000 kişilik, 164 milyon dolar GSMH'lı (doğru mu şeyaptım acaba?) ufak bi ada ülkesi!
Turistten falan kazanıyolar zaten parayı.
Ama baya küçükler hani.
450 km2.
Ay ne şeker.

Palau'ya nerden geldin dersen, geçen sene Birleşmiş Milletler'de çalışmış bi kadın anlatmıştı. Demişti ki "İnsanlar BM'ye laf ediyolar ama herkesin söz hakkı olduğu tek yer orası. Palau gibi ülkeler ancak BM'de Amerika'yla aynı salonda toplanıp dertlerini konuşabiliyolar." Sonra ben Palau'yu anlamayınca açıklamıştı.

Bi de demişti ki "Palau gibi minnacık bi ülke şu anda küresel ısınma konusunda en çok konuşan ülke."
Benim hoşuma gitti, sizi bilmem.

otel motel.

Preferring to stay at small hotels rather than five-stared replicas of heaven arrives with its own disadvantages. Lying under the branched tree with your dark sunglasses might conceal your dirty looks, but your unexpected encounters with the other guests can never hide your true emotions. Gossiping, muttering, sneaking, peeking, commenting, discussing, marginalizing and speculating.

It never ends. The super-athletic young husband glances at you. The married ones read their books separately. Kids run around and bump into scary old men. Tall, beautiful lady holidays all alone, leafing through "The Art of Love". The seemingly-gay couple passes you by.

And after some point, fearsome enough, it becomes your daily routine.



Ben böyle bişiler yazmıştım bu yaz.

Cidden otel böyleydi yalnız. 10-15 oda, toplamda maksimum 30 kişi, bir hafta boyunca her öğün birbiriyle karşılaşıyor, aynı kumsalda uzanıyor, denize 50 cmlik aralıklarla giriyor.

İnsan ister istemez incelemeye başlıyor yani...


Bundan öykü yapsam ne güzel olur.

25 Ekim 2009 Pazar

pardon!

bugun tam bir dontcopymystyle stalker iyim ama normalde 2 tane kazagi olan ben
bugun bugun dontcopymystyle in yaklasik 100 kreasyonuna baktim

http://www.polyvore.com/cgi/profile?id=317426

bu iste ayh dontcopymystyle...
sen mutis bi insansin
sen olaganustu bi
mutissonik bi insansin
tisortler ayrica... oyh yani.. kazaklar falan
cok guzel be
dun sucuk aldik ve acili cikti.
mutsuz son

buraya gidilicek.

http://dontcopymyblog.blogspot.com/2009/10/gozlerim-doluyor-askmn-siddetinden.html

direk siteyi koymadim dontcopymystyle buldu burayi gerci su an copy paste yaptigim icin hayli ironik oldu.

24 Ekim 2009 Cumartesi

karar falan.

Biz şöyle bir karar aldık:

Bütün aktif yazarları ayrı eve çıkmış bir blog olarak bir küçücük osmancık yazı yazdığı ve biz o osmancık turuncusunu gördüğümüz saniye blogu kapatıcaz.
Kendini imha edicek falan yani.

Ay böyle bi karar aldık da, nasılsa osmancık bloga bakmadığı için OSDM sonsuza kadar açık kalıcak heralde.


(Maşvişnu! Böyle miydi bizim aldığımız karar? :D)

mektup!

Fermium'la bir mektuplaşmamız var aklınız durur.

Kendisinden aldığım en son "mektup formatına uygun mektup" iki sene önce falandı. O gün bugündür kartlar, not kağıtları, post-it'ler, kopartılmış defter sayfaları, koparılmamış defter sayfaları, do not disturb kağıtcıkları, resimler onlar bunlarla anlaşıyoruz.

Bence kesinlikle denenmesi gereken bir olay.

Noluyo, posta iki haftada falan geldiği için sabırsızlanıyorsun.
Kadıköy'de PTT'ye gidip (son mektuplarımı hep Jude attı, ona da teşekkürlerimi sunuyorum!) mektup atcam ben dedikten sonra 1 milyon mu ne veriyosun.
Sonra senin mektubun gidiyo, onun mektubu geliyo falan.
E-mail'den bin kat daha güzel.

Bi de bugün Fermium'un mektubu geldi işte, Jude'un ona attığı mektubu da koymuş göndermiş. Forward olayının bizzat gerçeğe uyarlanmış hali yani.
(dipnot: HAYIR İNTERNET KAFEYE GİTMİYCEM)

ehem.

stay out of trouble
stay in touch.

and of course friends will be friends.

22 Ekim 2009 Perşembe

LAN?!

ayakkabıya tepki verip; dünyalar güzeli tespitime bi tane bile yorum yapmadınız burayı okuyan sevgili anonim arkadaşlar..

küsüyorum şu an.

evet.

yazmıycam hıh..

...

....

yazmak çok eğlenceli en iyisi siz okumayın...

...

....

ama okumassanız çok saçma olur ki
eğer tespit yaparsam okuyun ama 

yorumda yapın tamam mı

nolur ya?
sadece tespitlerim ve ben mesela? benim yazdığım başka hiçbişeye yorum yapmasanız da olur

acıktım

sonra görüşürüzüzüzüzü..

18 Ekim 2009 Pazar

Angie.

GSB bana asla Angie demiyceğini söylemiş.
Napalım, benim de kendi açıklamam var bir Angie olmak istemekle ilgili.

Hatta GSB sana geçen seneki İngilizce ödevimle cevap vermek istiyorum:

With or without the nicknames, anecdotes and interesting stories, I am extremely happy to be an Idil. My only concern is that nobody has written a song for a woman named Idil so far. If I were to be born again, I would like to be named Layla, Lucy, Julia, Michelle or Gloria.

Actually, even Angie would do.


17 Ekim 2009 Cumartesi

bu benim yeni ayakkabim



tamam ama rahatlar ve sicak tutuyolar gercekten

ayrica benim aldigim da cakma 16 dolar kadar ayagimdaki

esas ugg da 130 dolar o kadar param yok benim

fermi, biraz daha fermi


-son zamanda baliklarimizin sol ust kosede kumelenmeleri bana batiyor feci derecede. bi daha gorursem kaldirmak icin izin talep ediyorum yada etmiyorum kaldiricam iste.


-carnival da beni goren insanlarin basaak diye bagirip ellerini kaldirmasi ve benim bunlarin yarisinin adini hala bilmemem... cok uzucu


-o kadar fazla odevim ve o kadar absurd odevlerim var ki.. tshirt cizmek 3 tane kitap okumak. myth yazmak. okulumu derslerimi falan cok seviyorum

ki bu da bizi baska bi maddeye surukluyor..


-sevgili okur;

teorim sudur...
cok cok onemli bi sonuc degil ama teori teoridir dimi ama

yalan da degil deneyler falan yaptim iste sonuc bu.
simdilik bu kadar

13 Ekim 2009 Salı

herkes delirmiş

Canım güzelim her şeyim sevgili okulum fizik-kimya koymuş çok sevdiği TM öğrencilerine. Hadi biz 1 sene görmedik, sayısaldan kaçıp eşit ağırlığa sığınan arkadaşlarıma ne diyeceksiniz ? Kovalanıyor gibi hissediyorlardır eminim.

En azından dersane var.. Komik değil mi, okul çoğu şeyde yetersiz, herkes bunu biliyor, bunu telafi etmek için para ödüyoruz gene bolca. Tüm öğretmenler de farkında bunun ama... Dersane güzel, dersane iyi. Dersaneye gidin arkadaşlar.

Domuz gribi falan diyorlar bir de. YALAN. Uydur kafandan bir şeyer, bir kaç kişiyi feda et (önemli değil sonunda para var), sonra git türkiye'ye onbinlerce dolara ilaç sat, belli değil mi ki ya hastalık mastalık yok. En kötü nezle oluruz.

Radiohead dinliyorum, supernatural izliyorum, bir de edgar allan poe okuyorum şu sıralar bu saçmalıklardan uzaklaşmak için. Her gün görüşü kısırlaştıran ders kitaplarından, bitmeyen testlerden kafanızı kaldırıp baktığınızda gördüğünüz şeyler sizi sıktıysa, yorulduysanız baydıysanız falan, sakin olun abi. Bir çay koyun önce, sonra da ne yapmak istiyorsanız onu yapın. Delirmeyin yeter ki.

10 Ekim 2009 Cumartesi

agoni.

-Perşembe akşamı cuma günü gidiceğim bir emyuen (MUN-model birleşmiş milletler ediyo efenim) konferansı için kıyafet seçerken itunes'u açtım. Yatağa saçılmış onlarca bluz, etek, elbise arasında seçim yapmaya çalışıyodum. Ayağımda bi giyip bi çıkardığım topuklu ayakkabılar vardı. Elbiseleri beğenemedim, etekleri bluzlerle eşleştiremedim ve aslında bütün bunların en az bi 15 sene daha yaşanmaması gerekiyodu.

-Konferansın ilk gününden sonra eve Kemerköy'den 2,5 saatte dönebilmiş olmamın verdiği "hafiflik" gayet yorgunluktu yani.

-En güzel his: bütün gün topuklularla gezdikten sonra dolabıma koyduğum spor ayakkabılarıma geçiş yapmak. Ama en en güzeli o aradaki değişim sırasında okul koridorunun taş zeminine çıplak ayak basmak. Ötesi yok.

-Bu muhteşem betimlemeleri herhangi bir erkeğin anlayıp takdir edebileceğine cidden inanmıyorum. Olsun ama, biz sizi her türlü seviyoruz.

-Bu yazıyı yazarken kendimi ciddi garip hissettim. Topuklu ne be?!

-Konferansta 98liler var ve İngilizce konuşuyolar ve sen bu adamlarla politika tartışıyosun. Çok acayip ya.

-Hasta oldum ben bi de. Boğazım şişti falan. İyileşicem umarım.

-Bi de fark ettim ki Birleşmiş Milletler'in modeli de popüler kültüre ayak uydurmaya çalışıyo. "The Level of Coolness of Harry Potter Compared to That of Twilight" diye bir debate yaptık. Debate sırasında konuşmacıya babet atıldı desem pek de şaşırmazsınız heralde.

-Tabii ki de Harry Potter'ı tuttum.

-UNICEF'i temsil ediyoruz bu arada. Çocukçocuk.

-Oha şimdi aklıma geldi, ben bugün öğlen dondurma yedim bu şiş boğazımla?!

-Bugün not taşımacılığı yapan admin lakaplı insan aldığım notu resmen suratıma fırlattı. Pardon, neden bu kadar agresifsiniz?

-Angie'nin uyduruk MUN hikayelerini dinlediniz. Kiip in taç.

3 shuffle - 3 inceleme

1. creep - radiohead (live in toronto)
- sabah shuffle' da creep rastgelirse okurcan; üzülme, gününü rezil etme.

zira şu an dinlemekte olduğum live in toronto albümünde creep' in sarhoş bi insan hakkında olduğu söylendi.
hem daha önünde seneler var, kendine yazık etme tamam mı?

2. always somewhere - scorpions
- scorpions konseri; param olsaydı...
paranın gözü kör olsun. of be...
kahretmesin ki gidemedim.

ps: hayır en sevdiğim şarkıları still loving you değil. yani o da çok güzel ama ne biliyim işte...

tavsiyeler:
holiday
du bist so schmutzig
always somewhere
dust in the wind
falan.

3. hey jude - beatles
- evet okurcan resmen mutlu son.

notungen: hay allah "hey jude" a yorum yapmamışım. jude iyi aslında ama dersane ömrünü yiyo. çok üzülüyorum ben. yada bizi falan atlatıp hep yeni arkadaşlarıyla takılıyo, ama yok be..
hala evinde çeşitli buzlu meşrubatlarla fizik testleri çözüyodur.

neyse..

ha ben?
ben domuz gibiyim.
kehkeh

bu arada butun bu yaziyi siz okurlar icin seslisozlukten turkce karakter kes yapistirlariyla yaptim. bi takdir tesekkur iyi olur yani, turkiyede 2 sene taktir tesekkursuz yasadiktan sonra ehm.. o da baska bi yaziya artik.

9 Ekim 2009 Cuma


bişey yazıcaktım da unuttum neyse..

gençler bunu kapımın önünde uyurken buldum ve dayanamıyıp fotorafını çektim

not: üstüne basarsanız fotoraf büyüyomuş falan ehihih

bide hepinizi çok özledim be.

7 Ekim 2009 Çarşamba

HEY DUDE!

ozur dilerim ama su an bunlari 16 derecelik bi yerden yaziyorum da
internetim yok.

yeni kural: fermi cumalari cumartesileri yazar.

saygilar okurcanlar

(ap lang&composition ortalamam 87 yani b+) (mutluyum lan kimyadan da 100 aldim ortalama c falanken)

6 Ekim 2009 Salı

Okurdan Özür..

Şeyy... Sanırım okulların başlaması ve kişisel bloglarımıza kavuşmamızla OSDM'yi biraz yalnız bırakmış olabiliriz. Birazcık. Azıcık.

Bu sanki esas çocuğun peşinden gelen kardeşlere daha çok ilgi göstermek gibi aslında. Hani kardeşleri herkes çok pohpohlar ve kardeşlere bisürü sevgi gösterisi yapılır. İlk çocuk (esas kız-esas oğlandan devşirme "esas çocuk") ilgisiz, sevgisiz kalır, kimse ona sarılmaz çünkü kardeş her zaman daha çok daha çok daha çok ilgi ister.

Zavallı OSDM'nin başına da bu geldi sanırım.

Ama unutmamak lazım ki sevgili okur, esas çocuğun yeri hep başkadır.
Bu anne babaların esas çocukları teselli etmek için uydurduğu bir şeymiş gibi görünse de, aslında baya doğruluk payı var.

Hadi blog kuralım diye ortaya atlayan Maşviş'e kızmıştım ve "Sen daha kendi bloguna bile silah zoruyla yazıyosun, bi de yenisini mi açalım diyosun?!" demiştim. O da uzunca bir süre beni ikna etmeye çalışmış ve sonunda da gayet başarmıştı (bkz şu anda annesinin bilgisayarından size ulaşan Angie ve ondan bir ufak anekdot). Şimdi 1 tanesi aynı zamanda yazar olmak üzere 7 tane izleyicimiz, bi de yazı yazmayınca isyan eden gizli okur kitlemiz var.

Oha demek istiyorum.
Çünkü ben hakkaten böylesini beklemiyodum.

Ne biliyim şimdi diyceksiniz "Ay bunlar baya gariban galiba şu kadarcık izleyiciye okura seviniyolar yazık" ama demeyin olur mu? Yani tamam hakkaten baya seviniyo olabiliriz yeni izleyiciler ve yorumcular görünce, ama abartmayın dimi?

Amaan ne diyorum ben.

Biliyorum zaten, sizi gidi bloggerlar da aslında bizim gibisiniz. Okuyucunuz olunca seviniyosunuz, sonra arada yeni izleyiciler görünce bilgisayar başında ufak danslar yapıyosunuz. Ben bilirim sizi. Sonra "Öhöm evet nerde kalmıştık" diye ufak ufak yazılarınıza dönüyosunuz.
Arada "Oha olum 7 tane izleyim olmuş!" demek için ellerinizi klavyeden azıcık uzaklaştırıp kıs kıs gülüyosunuz.
Bilirim ben sizi.

Şimdilik affedin herkes kendi köşesine çekildiği ve kendi düşünce baloncuklarıyla yüzdüğü için.

En kısa zamanda "Dönüşü muhteşem oldu" demenize neden olacak şahanesonik yazılarla OSDM aranıza dönücek.

Seviyoruz sizi okurcanlar.



not: sabah annem gene kızdı, diş macununu ortadan sıkıyomuşum.
not2: oha bu balıklar bildiğin saldırdılar yeme. aç mı kalıyolar nedir...

5 Ekim 2009 Pazartesi

7 izleyici? Bu bir ilüzyon.

Batticon'un zaten yazar kadrosuna dahil olduğu bir blogun aynı zamanda izleyicisi olması beni benden aldı.

4 Ekim 2009 Pazar

Cansız olduğunu düşündüğümüz ama aslında içinde küçük insanlar barındıran şeyler

-Shuffle
-Çalar saat
-"Butt dialing" yapan cep telefonu

Uzaktan kumanda ve televizyon ikilisi
Cizirdayan hoparlorler
Sokulen parcalanan ayakkabilar


bunlar geldi aklıma, bence edit yapılsın.

3 Ekim 2009 Cumartesi

hendrix gülsün, dünya gülsün






6o larda yaşamak vardı lan..

neyse.

Flickr okurcan!

Labdien Angie!

Now you know how to greet people in Latvian!

Flickr her seferinde böyle sempatik karşılamalar yapmıyo mu, bayılıyorum.

Seni seviyorum Flickr.