24 Ekim 2009 Cumartesi

mektup!

Fermium'la bir mektuplaşmamız var aklınız durur.

Kendisinden aldığım en son "mektup formatına uygun mektup" iki sene önce falandı. O gün bugündür kartlar, not kağıtları, post-it'ler, kopartılmış defter sayfaları, koparılmamış defter sayfaları, do not disturb kağıtcıkları, resimler onlar bunlarla anlaşıyoruz.

Bence kesinlikle denenmesi gereken bir olay.

Noluyo, posta iki haftada falan geldiği için sabırsızlanıyorsun.
Kadıköy'de PTT'ye gidip (son mektuplarımı hep Jude attı, ona da teşekkürlerimi sunuyorum!) mektup atcam ben dedikten sonra 1 milyon mu ne veriyosun.
Sonra senin mektubun gidiyo, onun mektubu geliyo falan.
E-mail'den bin kat daha güzel.

Bi de bugün Fermium'un mektubu geldi işte, Jude'un ona attığı mektubu da koymuş göndermiş. Forward olayının bizzat gerçeğe uyarlanmış hali yani.
(dipnot: HAYIR İNTERNET KAFEYE GİTMİYCEM)

ehem.

stay out of trouble
stay in touch.

and of course friends will be friends.

22 Ekim 2009 Perşembe

LAN?!

ayakkabıya tepki verip; dünyalar güzeli tespitime bi tane bile yorum yapmadınız burayı okuyan sevgili anonim arkadaşlar..

küsüyorum şu an.

evet.

yazmıycam hıh..

...

....

yazmak çok eğlenceli en iyisi siz okumayın...

...

....

ama okumassanız çok saçma olur ki
eğer tespit yaparsam okuyun ama 

yorumda yapın tamam mı

nolur ya?
sadece tespitlerim ve ben mesela? benim yazdığım başka hiçbişeye yorum yapmasanız da olur

acıktım

sonra görüşürüzüzüzüzü..

18 Ekim 2009 Pazar

Angie.

GSB bana asla Angie demiyceğini söylemiş.
Napalım, benim de kendi açıklamam var bir Angie olmak istemekle ilgili.

Hatta GSB sana geçen seneki İngilizce ödevimle cevap vermek istiyorum:

With or without the nicknames, anecdotes and interesting stories, I am extremely happy to be an Idil. My only concern is that nobody has written a song for a woman named Idil so far. If I were to be born again, I would like to be named Layla, Lucy, Julia, Michelle or Gloria.

Actually, even Angie would do.


17 Ekim 2009 Cumartesi

bu benim yeni ayakkabim



tamam ama rahatlar ve sicak tutuyolar gercekten

ayrica benim aldigim da cakma 16 dolar kadar ayagimdaki

esas ugg da 130 dolar o kadar param yok benim

fermi, biraz daha fermi


-son zamanda baliklarimizin sol ust kosede kumelenmeleri bana batiyor feci derecede. bi daha gorursem kaldirmak icin izin talep ediyorum yada etmiyorum kaldiricam iste.


-carnival da beni goren insanlarin basaak diye bagirip ellerini kaldirmasi ve benim bunlarin yarisinin adini hala bilmemem... cok uzucu


-o kadar fazla odevim ve o kadar absurd odevlerim var ki.. tshirt cizmek 3 tane kitap okumak. myth yazmak. okulumu derslerimi falan cok seviyorum

ki bu da bizi baska bi maddeye surukluyor..


-sevgili okur;

teorim sudur...
cok cok onemli bi sonuc degil ama teori teoridir dimi ama

yalan da degil deneyler falan yaptim iste sonuc bu.
simdilik bu kadar

13 Ekim 2009 Salı

herkes delirmiş

Canım güzelim her şeyim sevgili okulum fizik-kimya koymuş çok sevdiği TM öğrencilerine. Hadi biz 1 sene görmedik, sayısaldan kaçıp eşit ağırlığa sığınan arkadaşlarıma ne diyeceksiniz ? Kovalanıyor gibi hissediyorlardır eminim.

En azından dersane var.. Komik değil mi, okul çoğu şeyde yetersiz, herkes bunu biliyor, bunu telafi etmek için para ödüyoruz gene bolca. Tüm öğretmenler de farkında bunun ama... Dersane güzel, dersane iyi. Dersaneye gidin arkadaşlar.

Domuz gribi falan diyorlar bir de. YALAN. Uydur kafandan bir şeyer, bir kaç kişiyi feda et (önemli değil sonunda para var), sonra git türkiye'ye onbinlerce dolara ilaç sat, belli değil mi ki ya hastalık mastalık yok. En kötü nezle oluruz.

Radiohead dinliyorum, supernatural izliyorum, bir de edgar allan poe okuyorum şu sıralar bu saçmalıklardan uzaklaşmak için. Her gün görüşü kısırlaştıran ders kitaplarından, bitmeyen testlerden kafanızı kaldırıp baktığınızda gördüğünüz şeyler sizi sıktıysa, yorulduysanız baydıysanız falan, sakin olun abi. Bir çay koyun önce, sonra da ne yapmak istiyorsanız onu yapın. Delirmeyin yeter ki.

10 Ekim 2009 Cumartesi

agoni.

-Perşembe akşamı cuma günü gidiceğim bir emyuen (MUN-model birleşmiş milletler ediyo efenim) konferansı için kıyafet seçerken itunes'u açtım. Yatağa saçılmış onlarca bluz, etek, elbise arasında seçim yapmaya çalışıyodum. Ayağımda bi giyip bi çıkardığım topuklu ayakkabılar vardı. Elbiseleri beğenemedim, etekleri bluzlerle eşleştiremedim ve aslında bütün bunların en az bi 15 sene daha yaşanmaması gerekiyodu.

-Konferansın ilk gününden sonra eve Kemerköy'den 2,5 saatte dönebilmiş olmamın verdiği "hafiflik" gayet yorgunluktu yani.

-En güzel his: bütün gün topuklularla gezdikten sonra dolabıma koyduğum spor ayakkabılarıma geçiş yapmak. Ama en en güzeli o aradaki değişim sırasında okul koridorunun taş zeminine çıplak ayak basmak. Ötesi yok.

-Bu muhteşem betimlemeleri herhangi bir erkeğin anlayıp takdir edebileceğine cidden inanmıyorum. Olsun ama, biz sizi her türlü seviyoruz.

-Bu yazıyı yazarken kendimi ciddi garip hissettim. Topuklu ne be?!

-Konferansta 98liler var ve İngilizce konuşuyolar ve sen bu adamlarla politika tartışıyosun. Çok acayip ya.

-Hasta oldum ben bi de. Boğazım şişti falan. İyileşicem umarım.

-Bi de fark ettim ki Birleşmiş Milletler'in modeli de popüler kültüre ayak uydurmaya çalışıyo. "The Level of Coolness of Harry Potter Compared to That of Twilight" diye bir debate yaptık. Debate sırasında konuşmacıya babet atıldı desem pek de şaşırmazsınız heralde.

-Tabii ki de Harry Potter'ı tuttum.

-UNICEF'i temsil ediyoruz bu arada. Çocukçocuk.

-Oha şimdi aklıma geldi, ben bugün öğlen dondurma yedim bu şiş boğazımla?!

-Bugün not taşımacılığı yapan admin lakaplı insan aldığım notu resmen suratıma fırlattı. Pardon, neden bu kadar agresifsiniz?

-Angie'nin uyduruk MUN hikayelerini dinlediniz. Kiip in taç.

3 shuffle - 3 inceleme

1. creep - radiohead (live in toronto)
- sabah shuffle' da creep rastgelirse okurcan; üzülme, gününü rezil etme.

zira şu an dinlemekte olduğum live in toronto albümünde creep' in sarhoş bi insan hakkında olduğu söylendi.
hem daha önünde seneler var, kendine yazık etme tamam mı?

2. always somewhere - scorpions
- scorpions konseri; param olsaydı...
paranın gözü kör olsun. of be...
kahretmesin ki gidemedim.

ps: hayır en sevdiğim şarkıları still loving you değil. yani o da çok güzel ama ne biliyim işte...

tavsiyeler:
holiday
du bist so schmutzig
always somewhere
dust in the wind
falan.

3. hey jude - beatles
- evet okurcan resmen mutlu son.

notungen: hay allah "hey jude" a yorum yapmamışım. jude iyi aslında ama dersane ömrünü yiyo. çok üzülüyorum ben. yada bizi falan atlatıp hep yeni arkadaşlarıyla takılıyo, ama yok be..
hala evinde çeşitli buzlu meşrubatlarla fizik testleri çözüyodur.

neyse..

ha ben?
ben domuz gibiyim.
kehkeh

bu arada butun bu yaziyi siz okurlar icin seslisozlukten turkce karakter kes yapistirlariyla yaptim. bi takdir tesekkur iyi olur yani, turkiyede 2 sene taktir tesekkursuz yasadiktan sonra ehm.. o da baska bi yaziya artik.

9 Ekim 2009 Cuma


bişey yazıcaktım da unuttum neyse..

gençler bunu kapımın önünde uyurken buldum ve dayanamıyıp fotorafını çektim

not: üstüne basarsanız fotoraf büyüyomuş falan ehihih

bide hepinizi çok özledim be.

7 Ekim 2009 Çarşamba

HEY DUDE!

ozur dilerim ama su an bunlari 16 derecelik bi yerden yaziyorum da
internetim yok.

yeni kural: fermi cumalari cumartesileri yazar.

saygilar okurcanlar

(ap lang&composition ortalamam 87 yani b+) (mutluyum lan kimyadan da 100 aldim ortalama c falanken)

6 Ekim 2009 Salı

Okurdan Özür..

Şeyy... Sanırım okulların başlaması ve kişisel bloglarımıza kavuşmamızla OSDM'yi biraz yalnız bırakmış olabiliriz. Birazcık. Azıcık.

Bu sanki esas çocuğun peşinden gelen kardeşlere daha çok ilgi göstermek gibi aslında. Hani kardeşleri herkes çok pohpohlar ve kardeşlere bisürü sevgi gösterisi yapılır. İlk çocuk (esas kız-esas oğlandan devşirme "esas çocuk") ilgisiz, sevgisiz kalır, kimse ona sarılmaz çünkü kardeş her zaman daha çok daha çok daha çok ilgi ister.

Zavallı OSDM'nin başına da bu geldi sanırım.

Ama unutmamak lazım ki sevgili okur, esas çocuğun yeri hep başkadır.
Bu anne babaların esas çocukları teselli etmek için uydurduğu bir şeymiş gibi görünse de, aslında baya doğruluk payı var.

Hadi blog kuralım diye ortaya atlayan Maşviş'e kızmıştım ve "Sen daha kendi bloguna bile silah zoruyla yazıyosun, bi de yenisini mi açalım diyosun?!" demiştim. O da uzunca bir süre beni ikna etmeye çalışmış ve sonunda da gayet başarmıştı (bkz şu anda annesinin bilgisayarından size ulaşan Angie ve ondan bir ufak anekdot). Şimdi 1 tanesi aynı zamanda yazar olmak üzere 7 tane izleyicimiz, bi de yazı yazmayınca isyan eden gizli okur kitlemiz var.

Oha demek istiyorum.
Çünkü ben hakkaten böylesini beklemiyodum.

Ne biliyim şimdi diyceksiniz "Ay bunlar baya gariban galiba şu kadarcık izleyiciye okura seviniyolar yazık" ama demeyin olur mu? Yani tamam hakkaten baya seviniyo olabiliriz yeni izleyiciler ve yorumcular görünce, ama abartmayın dimi?

Amaan ne diyorum ben.

Biliyorum zaten, sizi gidi bloggerlar da aslında bizim gibisiniz. Okuyucunuz olunca seviniyosunuz, sonra arada yeni izleyiciler görünce bilgisayar başında ufak danslar yapıyosunuz. Ben bilirim sizi. Sonra "Öhöm evet nerde kalmıştık" diye ufak ufak yazılarınıza dönüyosunuz.
Arada "Oha olum 7 tane izleyim olmuş!" demek için ellerinizi klavyeden azıcık uzaklaştırıp kıs kıs gülüyosunuz.
Bilirim ben sizi.

Şimdilik affedin herkes kendi köşesine çekildiği ve kendi düşünce baloncuklarıyla yüzdüğü için.

En kısa zamanda "Dönüşü muhteşem oldu" demenize neden olacak şahanesonik yazılarla OSDM aranıza dönücek.

Seviyoruz sizi okurcanlar.



not: sabah annem gene kızdı, diş macununu ortadan sıkıyomuşum.
not2: oha bu balıklar bildiğin saldırdılar yeme. aç mı kalıyolar nedir...

5 Ekim 2009 Pazartesi

7 izleyici? Bu bir ilüzyon.

Batticon'un zaten yazar kadrosuna dahil olduğu bir blogun aynı zamanda izleyicisi olması beni benden aldı.

4 Ekim 2009 Pazar

Cansız olduğunu düşündüğümüz ama aslında içinde küçük insanlar barındıran şeyler

-Shuffle
-Çalar saat
-"Butt dialing" yapan cep telefonu

Uzaktan kumanda ve televizyon ikilisi
Cizirdayan hoparlorler
Sokulen parcalanan ayakkabilar


bunlar geldi aklıma, bence edit yapılsın.

3 Ekim 2009 Cumartesi

hendrix gülsün, dünya gülsün






6o larda yaşamak vardı lan..

neyse.

Flickr okurcan!

Labdien Angie!

Now you know how to greet people in Latvian!

Flickr her seferinde böyle sempatik karşılamalar yapmıyo mu, bayılıyorum.

Seni seviyorum Flickr.




1 Ekim 2009 Perşembe

Bakın Ben Ne Buldum.

"Mango'dan aldığı bluzünü yatağına attığında askılar arasında yada kabinde geçirdiği, kasada beklediği tüm zamanlar aklından uçmuş gibiydi. Üzerindeki kocaman M amblemi artık ona cazip gelmiyordu. Koltuğun üzerine atılmış kotunu gördüğündeyse alışverişe gitmeliyim diye düşünmüştü. Halbuki kot eski diildi, sadece onu fazla sıkmıştı; eski diil, kenara atılmıştı..."

Maşvişnu!!:

heey...

Maşvişnu!!:

the tiki..

Angie:

"Telefonunda Berkcan'ın adını gördüğündeyse bir "hıh" sesiyle telefonu meşgule aldı. Doğumgününde kontörü olmadığı için mesaj atamayan Berkcan affedilicek gibi gözükmüyordu. Msn'e geri döndü, kız arkadaşlarının adlarını sonlarına 'mM koyarak nikine yazarken araya kalpler ekledi. Gözü tekrar telefona iliştiğinde, Samsung'un yeni çıkan modelini düşünüyordu..."


Bunu baya önce yazmıştım ben Maşvişnu'ya. Ama demek ki o Tüketim Krallığı yazısının formatı da burdan geliyo, unutmuşum ben.


27 Eylül 2009 Pazar

aslında

ehm.. 

sayın okurlar.. biliyoruz ki bizi sık kullanılanlara eklediniz ve ordan takip ediyosunuz ama eğer gmailsel bi insansanız blogger izleyicileri çok rahat. hayatı sizler için kolaylaştırmak içinn burda olan fermium un yana eklediği izle butonuna basarak rahat rahat yeni bişey yazılmış mı bakabilirsiniz ve en üstteki follow blog ya da heralde blogu izle olan minik butonu aramaya kalkmanız gerekmez.

bi yandan da bize "ohaa ne güzel insanlar bizi severek ailecek izliyolar yıhyıh deme imkanı tanırsınız"

the who güzeldir.
yeni bi blog mu geliyo acaba bide kardeşlere?

25 Eylül 2009 Cuma

ne desem bilemedim.

Bugün kimya dersimiz vardı.
Yıllar sonra ilk defa bu kadar dikkatli baktım periyodik tabloya.
Ve bir anda sekizinci sınıfa geri döndüm.

Fermium ile aynı sınıfta olduğumuz zamanlarda, sınıf duvarımızda devasa bir periyodik tablo vardı ve Fermium bu tablonun hemen önünde otururdu.

Bugün periyodik tabloya baktığımda tekrar gördüm o elementleri. Er ve Fm.
Ya da ER ve FM.
Ya da Elenor Rigby ve Freddie Mercury.

Biz kendimize bu kısaltmaları seçmiştik. Naparsınız, gençtik o zamanlar.
Blogu kurunca ben Angie'yi istedim, Elenor Rigby aklıma bile gelmemişti açıkçası. Ama Freddie Mercury'nin Fm'i Fermium oluverdi işte.

Şimdi, üstünden 3 sene geçmiş olmasıyla bu elementlerin periyodik tabloda birbirlerine bu kadar yakın durduklarını unutmuşum.





Hayatımı metaforlarla yaşıyorum.

60s got spirit!

bi öncekinin hippi versiyonu...
angie burda olsun isterdim 
not:tavandan sarkan resimleri de kim yapmış acaba...
















24 Eylül 2009 Perşembe

hair no more

Okul, saçlarım,okul, saçlarım.

Gerçi kısa da yakışmadı değil.

yakınmalarımdan farklı amaçlar için kullansam şu blog'u daha hoş olacak gibi. öyle olsun bakalım

U2 geliyormuş, 6 eylülde. Bir sene sonrasına konser mi olur dedim. Ayrıca Bono'nun fikrini değiştiren neymiş merak ettim.

Hmmpf.

-Dün Jude bize gelip gitarımın tellerini değiştirdi.
Lighttension oh-yes!

-Peki babamın hiç alakasız, konuyla bağlantısız, bambaşka ve ilgisiz bir yerde, "oh-yes kaan sezyum" demesi? Ben hiçbişeyle bağlantısını kuramadım. Yani Oh-Yes'le Kaan Sezyum arasındaki ilişki bariz de, bunu evrenin geri kalanına ve babama nasıl bağlamalıyız?

-Dün Jude'u kapıdan uğurlarken "Hahaha! Yarın sizin de okulunuz açılıyo!! *babayadöner* Baba biliyo musun bugün Jude'un yaz tatilinin son günü!!"

Babam ne dese beğenirsiniz?

"Bunun psikolojide bi adı var."

Şeyy... Teşekkürler baba!!

-Ben orda "sadistlik" olarak düşünmüştüm, ama okulları ben açmadığım ve Jude'a doğrudan acı çektirmediğim için sadist olmuyomuşum.

-Kendime psikolojik tanım ararken başka bişeyle karşılaştım. Demek ki bunlar da var: http://en.wikipedia.org/wiki/Self-defeating_personality_disorder

-Sırf müzik dinlemek için bile giriyorum: http://sourtimez.blogspot.com/

-Zaten müzik dinlemek için giriyorum: http://sourtunes.blogspot.com/

-Angie Goes Solo.

En sona bıraktım ki şey olmasın hani. Şey.
Ortadan Sıkılan Diş Macunu, bir blogu olursa asla yazmayacak olduğuna inanan ben için ilk gözağrısı oldu. Bi eşik gibi. O yüzden şimdi kendi bloguma taşınmış olmak azıcık suçlu hissettiriyo. Ama sırf bi tane ekstradan blog var diye Diş Macunuma sırtımı dönmüş sayılmam! Hala yazıyorum buraya.
İnanmazsanız yukardakileri bidahabidaha okuyun!


Leftover Teacups.
Biraz daha kişisel, biraz daha içsel bişi olsun istedim, böyle bişey oldu.
Umarım beğenirsiniz.
Ve umarım bana bu yeni blog olayı yüzünden kızmazsınız.

Öpüldünüz canlar.
Okur-canlar.

Songs Named After A Girl

http://www.youtube.com/watch?v=ErPsx8zdnX4

Angie.

ehehe.
ehe.
eheheheh.

sonradan gelen editsel:
kızımın adını Leyla koyucam.

20 Eylül 2009 Pazar

bir dile hakim olmak yada turkce laf savurmanin verdigi dayanilmaz hafifligin agir basmasi

fermi- how much discount we can get?
kadin- 15 percent off
(3 dkk sonra)
f- %15?
k- 15 percent off
f- $ 15
k- 15 percent off*

*"gerizekali!" manasinda bakmak
**hakim olamamak

------------------------------------------------

topsektirenanimatorumsuzenci- now say oh yeah oh yeah
now say oh yeah ouw yeaaa
now say oh yeah ouw yeaaa
now say oh yeah ouw yeaaa
f- mhmmmmffm*
* "tamam be bi sus artik bikbikbik nereye kadar be"
-------------------------------------------------
f- what's the name of this fruit?
kadin- luakuta!
f- luakuta
k- luakuta!
f-.... thank you
k- luakuta
f-... (uzaklasir)*

* "eyvah eyvah kesmesin beni"
-------------------------------------------------
random lakeside
adam- ouch aehuaeh (fotoraf makinesini yere dusurmustur)
f- Hrhs/rhaharrmrmnahnahnah *
anne- sakin ol fermium
*adam elindeki nikon 80 i yere dusurmustur ve sadece tatil fotoraflari cekmektedir. "su katilmamis bir ayisin seni capon"
--------------------------------------------------
(fermi tezgaha yaklasir)(tezgahta beatles tisortleri vardir)
adam- beatles fan?
f- yeap!
a- ... .... last night I was in a tribute concert to Paul McCartney 70s. God that really rocked!
f- hmm.. ok*
*alicaktim aslinda ama simdi almak istemiyorum bana gidemedigim konserlerden bahseden gergedan suratli okuz
---------------------------------------------------
yer: italyan mahallesi
olay:bi cesit festival
hede: muzlu cukulata .. cukulatali muz
adam- 1?
f- yes!
kadin- 3 dollars
a- were you here a week ago?
f- no?
a- oh! so this is new to you! ehahhahah
f- ... thank you*
*2. kez niye aliyim ki sanki nukleer fuze yapiyosun. muzu cubuga gecirip buzluga aticam sonra erimis sicak cukulataya daldiricam bekliycem. salak.
----------------------------------------------------
bitti.
gelicem.
haftaya.

19 Eylül 2009 Cumartesi

şöyleböyle.

azıcık tırt antivirüs programım avira'nın bütün sistem taramasına verdiği adın "Luke Filewalker" olması.

16 Eylül 2009 Çarşamba

Watch Her Disappear


last night i dreamed that i was dreaming of you
and from a window across the lawn i watched you undress
wearing your sunset of purple tightly woven around your hair
that rose in strangled ebony curls
moving in a yellow bedroom light
the air is wet with sound
the faraway yelping of a wounded dog
and the ground is drinking a slow faucet leak
your house is so soft and fading as it soaks the black summer heat
a light goes on and the door opens
and a yellow cat runs out on the stream of hall light and into the yard

a wooden cherry scent is faintly breathing the air
i hear your champagne laugh
you wear two lavender orchids
one in your hair and one on your hip
a string of yellow carnival lights comes on with the dusk
circling the lake with a slowly dipping halo
and i hear a banjo tango

and you dance into the shadow of a black poplar tree
and i watched you as you disappeared
i watched you as you disappeared


Bunun bir şiir olduğunu zannedebilirsiniz.
Ama değil.
Bu bir Tom Waits şarkısı.
Tom Waits'in konuşur gibi söylediği, sigara ve içki içinde bekletilmiş sesiyle içinize işleyen bir şarkı.

Bir adamın genç bir kadına aşkı.
Daha güzel benzetmeler kullanamazlardı.

13 Eylül 2009 Pazar

HOLY WRAP


Literal Video.

Literal Video diyince pek de bişey anlamamış olabilirsiniz, zira ben de GSB'lere yaptığım İzmir seyahati sonucu aydınlandım bu konuda.

Literal Video denen olay aslında bir isyan bayrağı bence. Müzik videolarının şarkıyla uzaktan yakından alakası olmaması, saçmasapan görüntüler eşliğinde şarkılar söylenmesi, adeta hikayeler yazılması, oynanması, ondan sonra iyice saçmalanması gibi durumlara bir başkaldırı.

Çünkü Literal Video'ları yapan insanlar orjinal şarkının melodisine sağdık kalarak üstüne söz yazıyorlar. Hem de sadece video'da gördüklerine dair oluyor bu yeni şarkılar.

Youtube'da çok kötü örnekleri de var, ama siz yine de deneyin keyfinize göre.
Ama size tavsiye edeceğim iki tanesi var ki, çok şahane.

Total Eclipse Of The Heart
http://www.youtube.com/watch?v=lj-x9ygQEGA&feature=video_response

Penny Lane
http://www.youtube.com/watch?v=1yJ2yWvGnkI



RANDOM COP.

Kaleidoscope Cake.



Bu kek beni benden aldı.
Kaleidoscope mu deseniz,
Psychedelic mi deseniz,
Hippie mi deseniz ben de bilemedim.

Tadı nasıl olur bilmem ama duruşu baya neşelendirici.

(dontcopymystyle'dan çalmak gibi olmasın ama, bu keki blog'a koymazsam ölürdüm. Sweet Tooth da baya yeni bir blog sanırım, çok post yok. Yemek tarifleri koyucakmış hissi yarattı siftah yazısı.
Deneyelim görelim.)

12 Eylül 2009 Cumartesi

ilk gün. (2 hafta gecikmeli)

5.10 da kalktım. hayır deli değilim okula gitmem lazım. İstanbul'da bu saate kadar falan sabahlanılırdı. imamlara acıyorum, hep acırdım zaten. daha gökyüzünde yıldızlar var ve gece yarısında uyanmışım kadar karanlık bi de etraf işte ona kahretsin. aynaya bakıyorum ve bi çift küfreden göz ve kıvırcık saçlar var. içeriden de sesler geliyo. ev ahalisi bu sefer benle kakmış olabilir tabi, yarın o da olmaz ona da kahretsin. odada biraz dolaşıyorum, saatin normal olduğuna inanmak için pencereye bakmıyorum. bide güneşle uyanırım falan diye perdeyi falan açmam. ne biçim saflık..çanta da külçe gibi ağır zaten.. tamam bi dakka mutlu gözükmeliyim.

Şimdi burda neden makyaja izin var anladım. herhangi nefes alan ve uyuyan bir yaratığınbu saatte uyandıktan sonra normal ve güzel gözükme ihtimali gerçekten çok düşük ve istisnalar kaideyi bozmuyo bu durumda...

off nası anlatsam? bu öyle bi saat ki "neyse sabah çalışırım" demeye kendi kendine izin vermiyo. mutlu olmam ve kahve içmem lazım. ama kahve dişleri sarartırmış.

Not: burda size nası ilk gün derslerime gidemediğimi, kaybolduğumu, aç kaldığımı ve bir ahmak tarafından düzeltildiğimi yazabilirim. ama süpermen bunu yapmıyosa ben niye yapıyım?

2.not: "ahmak" ın kim olduğunu hatırlamıyorum ve süpermeni hiç sevmem.

10 Eylül 2009 Perşembe

dontcopymyblog.

Angie gururla sunaarr!!

Bu seferki kardeş blogumuz tam bir şekerpembesi!
Aslında hepinizin yorumlarından tanıdığı dontcopymystyle, şimdi de bloguyla aramıza katıldı. OSDM'nin en sıkı takipçilerinden ve yorumcularından olan bu güzide insanı dün akşam sıkboğaz/taciz etmem sonucu güzel bir karar verip bir siftah yazısı yazmış, kendini tanıtmış, hatta arada adım da geçmiş, beni çok sevindirmiş.

İleriki içeriğinin ne olacağı konusunda bir fikrim yok ama şimdilik hayattan kesitler sunacağa benziyor diyelim. (şaka maka ilk post'u beni de çok anlatan bir post olmuş.. soruyorum size hani açıklıyodunuz sınıfları?!?!)

Bence takip edilesi.
Ha bi de sevilesi.



Güzel.

Bazı şeyler vardır, kavramlar, nesneler, görüntüler, duygular vesaireler, karşılaştığınızda bir sürü sıfatla anlatırsınız onları. çok muhteşem! çok şukela! "über"! naçizane! çok harika! çok acayip! inanılmaz! uzar gider...

Ama yine bazı "şeyler" vardır ki, karşılaştığınızda
tek bir şey söyleyebilirsiniz, daha fazlası yeterli olmaz, yukarıdaki derecelendirmeleri diliniz yakıştırmaz. sadece tek basit kelimelik bir tanımlama;

Yüzünüz daha duygularınızla değişmeden, o düz halinizle,

"Çok... Güzel..." dersiniz. daha fazlası çıkmaz. tanım kaldırmaz o "şey" güzelden başka. çünkü hiçbir ekstraya ihtiyaç duymaksızın, "güzel"dir o.

işte o gün, San Torini adasının en yüksek yamaçlarından birine çıkıp, ilk defa aşağıdaki manzarayı gördüğümde tam olarak bunu yaşamıştım. Ne manzarayı, ne de az önce denediğim üzre duygularımı yeterince betimleyemem gerçi ama, paylaşmak istedim sadece bu şekilde.




9 Eylül 2009 Çarşamba

Şahanesonik Reklam



İyi göremeyene hemen söyleyelim:
reklam "permanent marker" reklamı.