31 Aralık 2008 Çarşamba
Mutlu Yıllar
and what have you done
another year over
and a new one just begun
and so this is xmas
i hope you have fun
the near and the dear one
the old and the young
a very merry xmas
and a happy new year
let's hope it's a good one
without any fear
and so this is xmas
for weak and for strong
for rich and the poor ones
the world is so wrong
and so happy xmas
for black and for white
for yellow and red ones
let's stop all the fight
a very merry xmas
and a happy new year
let's hope it's a good one
without any fear
and so this is xmas
and what have we done
another year over
a new one just begun
and so happy xmas
we hope you have fun
the near and the dear one
the old and the young
a very merry xmas
and a happy new year
let's hope it's a good one
without any fear
war is over, if you want it
war is over now
happy xmas
Bu günün yılın son günü olduğunu falan fişmekanı anlatmaya gerek duymuyor,bütün blog ahalisinin ve dünyanın yeni yılını kutluyorum.
Sizden bir isteğim var.Bugün bir aile seçin kendinize Filistinden.Sadece bir aile.Ve akşam havaifişekler atlmaya başladığında gerçek fişeklerin o aileyi bulmaması için dua edin.En azından bunu yapın/yapalım.
Ve ardından çaresizliğimize lanet ederek çaresizce kaldıralım kadahlerimizi umuda.
Mutlu Yıllar Dünya.
28 Aralık 2008 Pazar
24 Aralık 2008 Çarşamba
Ders vakti
King Crimson - In Court of Crimson King ( ilk prog. albümü sayılır kendileri dinlerken saygı gösteriniz)
Rush - 2112 (enstürmental ağırlıklıdır, dinleyerek hoşça vakit geçirebilirsiniz)
Dream Theater - Train of Thought, Systematic Chaos, Scenes From A Memory (arşivinizde yoksa zaten.. )
Tool - Opiate,Lateralus,Ænima ( çooook hoş albümlerdir, maşvişnu ya inanmayın siz)
Bugünlük prog dersimiz bu kadar. Ekstra not isteyen yazar ve okuyucu arkadaşlarım Dream Theater'ın Dark Side Of The Moon cover'ını (evet, bütün albüm) dinleyebilirler. Hepsini sindirip açlık çekmeye başlayan ve zombiler gibi "moooreee" diye gezinenler ise kendilerine hakim olup bir mail atabilirler.
Sağlıcakla..
22 Aralık 2008 Pazartesi
Şeysi çekirge: Çalar Saat.
18 Aralık 2008 Perşembe
Üstelik Çalar Saat
Üstelik pestilimizi çıkarır.
Ödevler gelir üstümüze
Ama uyumak da lazımdır.
Saatin alarmıyla uyanırız her sabah,
Üstelik okula gitmeliyizdir.
Yeni bir gün başlar ama,
Başlamasa da güzel değil miydir?
Bitkiniz ve tükenmişiz
Üstelik hala ödevler bitmemiş.
Hayat böyle mi geçecek
Diş macununu en ucundan sıkan da kimmiş?!
(Daha modern, daha serbest bir üslupla şair yanımı bir kez daha tatmin ediyim dedim, olmadı. Ben de geleneksel ilk okula şiirine geri döndüm. Bol miktarda kafiyem var, saçma ve alakasız dizeler adeta coşkun birer ırmak...
Farkındayım b*k gibi oldu.)
16 Aralık 2008 Salı
dinle peygamberdevesi..
My Favorite Things - John Coltrane
L'Effondrement - Yann Tiersen
Death Will Never Conquer - Coldplay
Go Now - Moody Blues
Wild Horses - Rolling Stones (okumuyosundur ama okuyosan teşekkür ediyorum)
Crying - Björk
3000 miles - Tracy Chapman
Paranoyd Eyes - Pink Floyd
That's The Way - Led Zeppelin
My Melancholy Blues - Queen
Mrs. Robinson - Simon&Garfunkel
biraz kolombusvari:
Fighting Talk - Gary Moore
See You Around - Skid Row
Real World - Queensryche
Rock'n Roll Ain't Noise Pollution - AC/DC
God Bless The Children Of The Beast - Mötley Crüe
Freed My Frankenstein - Alice Cooper
ve bunlar da değerli yorumer pj için
Angel Of Retribution - Judas Priest
China Girl - David Bowie
Diamonds And Rust - Judas Priest
okurcan blog ahalisi bi süre buralarda şuralarda olmıycam bu halimi özetleyen bi şarkı daha yazıp bi kaç haftalığına kabuğuma çekiliyorum.. aklıma gelen şeyleri sonra yazıcam, vakit olursa yorum da yazıcam
Under Pressure - Queen Ft. David Bowie
iygeceler herkese
(bunun için de şarkım var)
Good Night - Beatles
saygılar
12 Aralık 2008 Cuma
pisler!
evet siz! siz hayınsınız yılbaşı yok size. pppllplllplplllll(dilçıkarma efekti**)
not: mahavishnu fontlarda renk seçmediğinden rengi bana yakın ama siz karıştırmayın
okurcan saygılar
hayınlar görüşcez!! bu iş burda bitmez
sonradan gelen edit: atakan sana sesleniyorum!! "dişmacunu mu o da ne?" sayısında bariz bi artış var kuşku çekiyosun. daha gelemeden uçan yazar olursun ona göre
bibaşkaedit: evet okurcan! insanlar yazar olmak istiyolar. çok mesudum evet!
10 Aralık 2008 Çarşamba
Issız Adam: Eleştirecek miyiz Yüceltecek miyiz?
Sapanca'ya annemlerin arkadaşlarının yanına gitmiş olmamız, gece orda kalıcak olmamız, ortak kararla Adapazarı'nda bir alışveriş merkezine sırf Issız Adam'ı izlemeye gitmemizden bahsetmiycem bile. Önemsiz detaylar.
Önemli olan, aslında böylesine güzel anlatılmış bir hikayeyi, aşkla ilgili derdini anlatmaya çalışan, yalnızlığından ve yalnızlığımızdan bahseden bir yönetmeni duygu sömürüsü yapmakla suçluyor olmamız. Çağan Irmak napsaydı? Duygudan, anlayıştan, aşktan uzak bir film yapıp bizim donuk bakışlarımızı mı çekseydi perdeye? Çıktığımızda "ne kadar sıkıcıydı, çok ağırdı" mı dedirtseydi bize? Artık herkesin hislerinden uzak yaşadığını kabul edip, "Aman canıııım, nasılsa aşk meşk kalmadı artık ne lazım böyle film ayda bir sevgili değiştiren nesillere?" mi deseydi?
Dememeliydi. Dememiş de.
İşte burda iki grup var: birincisi "Ah Çağan Irmak yapmış gene yapıcağını, mendilsiz gitmeyin" diyor, öbürküsü "Duygu sömürüsü" diyip geçiyor. Hangisine mi inanmak lazım? Hiçbirine.
Babam ve Oğlum'dan beri "Çağan Irmak varya, öfff ne biçim ağlatıyo.." havası var. Issız Adam'da da aynı şey oldu. İnsanlar ağlama beklentisiyle gidip, salya sümük çıktılar filmden. Duygusal sahneler vardı, ve bence yerinde ve yeterince kullanılmıştı; tek problem insanların duygu yüklemesine maruz kalmayı taşıyamayacak durumda olmasıydı.
Aynı grup filmden sonra D&R'a akın edip soundtrack yağmalayan grup. 45likler bu filmle bi daha meşhur olmuş diyenler de çok fazla. Ama sizce de gerekmiyor muydu bu? Bi yerde "obaaaaa binlerce dansüüööözz var!!" diyen bizim kuşağımıza bu müziklerin de dinletilmesi şart diil mi? Semiha Yankı, Semiramis Pekkan hayranı olduğumu sanmayın; ama en azından onların müziğinin, zamanında yapılan Türk müziğinin Serdar Ortaç'tan, Hande Yener'den çok daha kaliteli olduğunu düşünüyorum ve bundan eminim de.
Çağan Irmak bizim nesle 45lik sevdirdiyse nolmuş? Böyle bir aşk filmine, böyle güzel Beyoğlu görüntülerinin eşliğine başka ne koysaymış? Trendden trende koşan Türk gençliği bu sefer bunu benimsediyse nolmuş?
Bence çok da iyi olmuş.
Şimdi filmi yerden yere vuran grubu incelemeye devam edelim. Neymiş? Sıradan bir aşk hikayesiymiş.
Evet, sıradan bir aşk hikayesi.
Peki Love Story'ye 1970'te en iyi film dahil 6 dalda Oscar adaylığı getiren ve 1 dalda da ödül almasını sağlayan neydi? Çok benzer bir aşk hikayesi diil miydi?
Yapmayın, filmin adı bile Aşk Hikayesi!!
Aşk zamansızdır, aşk evrenseldir. 38 yıl önce de, bugün de benzer bir konu rahatlıkla işlenebilir. Önemli olan nasıl işlediğindir.
Ve Çağan Irmak bu konuda eleştiriyi hiç haketmiyor.
Çekimleri kusursuz. Beyoğlu'nun sokakları, dipleri köşeleri, sahafları, evleri... Kitapları elinizde hissediyorsunuz. Plağın cızırtısını içinizde... Nefes aldığınızda havuçlu tarçınlı kek kokusu geliyor burnunuza. Ve siz hala "sıradan bir aşk hikayesi" diyorsunuz buna.
Melis Birkan'ın oyunculuğu çok doğal. Bir ayrılma sahnesi var ki, daha doğal olamaz. Dolaptan çıkardığı dolma tenceresi, neşeli neşeli konuşması, birer birer dolmaları yerken çocukluğundan bahsetmesi, arada gülmesi...
Ve adamın kelimeleriyle gelen ayrılık şoku. Sözlerini hatırlayamaması, konuşamaması... Sürekli "hani.. hani.." diye kekelemesi...
Klasik bir aşk filminde olsak, hıçkırıklara boğulan kız öyle tarihi laflar ederdi ki; ayrılığı daha önceden çalışmışlar zannederdiniz.
Doğru ya, filmlerde sahneleri önceden çalışıyorlar zaten.
Issız Adam'ın en güzel yanı bu işte. Doğal, sade, içten.
Konusu yaratıcı mı? Hayır, böyle birşey iddia etmiyorum.
Ama izlemeye değer. Popüleritenin peşinden giderek dahil olduğunuz kalabalıkla izlemeye diil ama; kendi başınıza, o sinema koltuğunda hisleriniz ve düşüncelerinizle tek başınıza, izlemenize değer bir film.
Ve o final sahnesi. Çaresizliğin en güzel özeti.
Kalabalıkta napıcağını bilememek...
Gidecek bir yeri olmamak, varsa da nasıl gideceğini kestirememek...
Issız Adam'la ilgili atıp tutmadan önce, herkesin izlemesi gereken film.
9 Aralık 2008 Salı
FEVER!
4 Aralık 2008 Perşembe
Ben (by fm)
yapmazmısın bunu açık konuş benle!
-saygılar
2 Aralık 2008 Salı
Sup ?
Öncelikle Angie'nin feysbuka katılış müjdesini vereyim. Sonunda görebileceğiz kendisini.
Bu sıralar bayaa bir konser, etkinlik vs. var. Katılın,katın,kattırın efenim. Sinemaya da gidin, oldu olucak tiyatroları da bir ziyaret edin.
Ya okul hayatım çok kötü gidiyor :F
WoW harbi güzel olmuş, daha 80 olamadım gerçi. Du bakalım.
Benim yazar olmam biraz gereksiz bir durum bence baksanıza yazı bile yazamıyorum.
Yarın oynayacağımız oyunun rolleri açıklanacak ( Kasaplığın El Kitabı - Boris Vian), ne rolü alacağım, kara kara düşünüyorum. Ayrıca bilimum sanat etkinliklerine katılan sevgili yazarlarımızın Haziran aylarında beni bir yoklamalarını öneririm.
Bu yazım yüzünden yazarlıktan kovulabilirim bence. Saçmaladım çok.
Aslına bakarsanız günlük yazısı gibi oldu.
Sağlıcakla.
24 Kasım 2008 Pazartesi
dinle çekirge ..
Back In Black - AC/DC
Baby, Let Me Follow You Down - Bob Dylan
A Boy Named Sue - Johnny Cash
Scatterheart - Björk
Stop Crying Your Heart Out - Oasis
Where Is My Mind - Pixies
Blind Eye - Wishbone Ash
Monochrome - Yann Tiersen
Cat Food - King Crimson
Zombie Dance - Alice Cooper
Communication - Flecktones
Lost For Words - Pink Floyd
not: okurcan Pink Floyd la başlıyıp Pink Floyd la bitirmek beni ne kadar mutlu atti tahmin bile edemessein yada et..
yemyeşil vadinin ortasında açan bi tane kıpkırmızı gelincik görmüş kadar mutlu oldum diyebilirim
saygılarımla..
21 Kasım 2008 Cuma
Çoşkuyla Tebrik Ediyorum...
ayrıca T.N.T yi çalan söyliyen insanlar çok şukela olmuş sizin de
kendi okulumu hafifçe tenzih ediyorum back vokaller çok back çünkü...
Johnny Be Goode solistinin de biraz aksan taklidi yapması şarkıyı güzelleştiricek
Back to Black insanları... falan (solist Amy Winehouse değil tabi ama takdir ettim)
Comfortably Numb insanları çok başarılısınız bence
Ve yaklaşan korkulu sınav haftası dolayısıyla dinliyemediğim diğer tüm tüm gruplar: Süpersiniz insanlar hepiniz(ayh sevindirik oldum while my guitar gently weeps..) hehehe
gençliği seviyorum be aferim hepinize Herkesi apayrı kutluyom çok iyi aklınıza gelmiş (heycandan sesleri tireyen solistler, çalarken elleri titriyen gitaristler, bateristler, klavye insanları hepiniz !! sizi var ya çok seviyorum isterse söyleyemiyin takılın yine de seviyorum hepinizi.. yarışmadan çıkınca boynunuza havaii çiçekleri asmak lazım.. çok takdire şayan sınız ehehe)
http://craxsahnesi.com/ ne diyo lan bu deli demeyin sonunda üşenmeyin açın bakın..
öpüldünüz hepiniz..
19 Kasım 2008 Çarşamba
cumartesi sendromu ?!
efendim..
günlerden bir cumartesiydi fermiyum rezalet bi sınav geçirmişti.. angie yi aradı
önceden yapılmış bi planlarını aptal bi sınavın mahvetmesine izin veremezdi..
Beşiktaş yapuruna bindi herzamanki yerine oturdu. vuuuvuuu diye rüzgar eserken uykusuz okuyodu.. tatlı tatlı giderkene kız kulesiylen aynı hizadaykene şener şen filmlerinden alışık olduğu o sesi duydu...
" ŞİMDİ ELİMDE GÖRDÜĞÜNÜZ BU ŞEYİN NE İŞE YARADIĞINI ÖĞRENECEKSİNİZ"
ilk başta hiç oralı olmadı ama adam coştukça çoşuyordu...
"DİYELİM Kİ EVDE HASTANIZ VAR ÇAYINA LİMON KOYUCAKSINIZ" fermiyum hala emrah ablak a gülmektedir...
"KESME DERDİ YOK SIKMA DERDİ YOK ÇEKİRDEK YOK, ELİMDEKİ LİMON SIKICAĞINI SAPLIYORUM ÇEVİRİP ŞURADAKİ ÇİZGİYE KADAR GETİRİYORUM.
HOP HASTANIZIN LİMON SUYU HAZIR." fermiyum uykusuzu yavaşça bırakıp şener şen filmlerini düşünür...
"MESELA SALATA YAPICAKSINIZ HOP LİMON SUYU HAZIR" fermiyum yavaşça başını çevirir ve hakkaten de zırt pırt limon suyu sıkan o adama bakar...
" ÜSTELİK KAPAĞINI KAPIYIP BUZDOLABINA KOYABİLİRSİNİZ 3 GÜN, 5 GÜN, 10,15 GÜN BOZULMAZ DAYANIR." fermiyum resmen izler adamı..
"ŞİMDİ LİMONNUN İÇİNE BAKALIM BAKIN HİÇ SU YOK SADECE ÇEKİRDEK VE POSA.." fermiyum gülümser ve kıkırdar..
"ÜSTELİK ŞU ELİMDE GÖRDÜĞÜNÜZ ŞEY 3 DEĞİL 5 DEĞİL SADECE 1 YTL. ALMAK İSTİYENLER SÖYLESİN BEN DOLAŞIYORUM." dediğinde karşıdaki adamın tuhaf bakışlarına maruz kalıcak kadar gülmeye başlıyan fermiyum limon sıkıcağı adamın yanına gider ve " bana 2 tane verir misiniz şunlardan" der adam "3 olsun o" falan der "iyi madem" der bi yandan da 3 limon sıkıcağını napıcağını düşünür..
kaykaycıların "trrrrr çtakaaa" sesi çıkardığı taşların hafif çiş koktuğu meydan da banka oturup uykusuz okur. angie gelir. birlikte iklim değişikliği standına giderler.. inatçı ve enteresan insan hikayeleri dinlerler..
farz-ı misal: bir teyze yaklaşıp "kızım çamaşır mı asıyonuz" diye sormuş
başka bi teyze de sorup uzun uzun dinledikten sonra "haa bende anaokulu reklamı zannetmiştim" diyip gitmişler..
angie yle ve okulundan iki güzide insanla birlikte çeşitli maymunluklar yapıp küçük çocuklara boyama yaptırmak kendi aramızda fikir alışverişi yaparak bence şu yazar bişiyler diyip insanlara bez götürmekle meşgul olduk.
tabi bu arada kendi fikirlerimizi de çizdik yazdık..
(bu arada serçelere sövmeden geçemiycem pis kuşlar saçımıza yapmayın bari.. evek piyango oynıycak ortam bool bol oluştu..)
Efendiim, bir elimizde kesilmiş kumaşlar, bir elimizde rengarenk kalemler, kolumuzun altında broşürlerle Beşiktaş'ta gezinirkene yanına yaklaştığım bir adamla şöyle bişey oldu: angie der ki:
pardon... merhaba. biz uluslarası bir proje yürütüyoruz, burda çevreyle ilgili çözüm önerilerinizi kumaşlara yazıyosunuz yada çiziyosunuz. katılmak ister miydiniz?
kayıtsız adam tüm bu süre içinde angie'yi dinlemiştir, itiraz etmemiştir, hareket etme yada kaçma girişiminde bulunmamıştır ve o saniyeye kadar gayet aheste aheste yürümektedir, zaten angie onu aheste yürüdüğü için gözüne kestirmiş, vakti olduğunu düşünmüştür. ama adamdan gelen tepki şok edicidir.
adam, angie'nin yüzüne hafifçe kıstığı gözleriyle bakar, elleri cebindedir, etrafımdakileri çok da umursamıyorum aslında tavrındadır ve angie'ye şunu söyler ardından da1 m/dk hızla giderek uzaklaşır:
"çok.. acelem var."
Okuduğumuzu Anlayalım:
1) Adam niye böyle bir g*tlük yapmıştır? (bu arada hayatımda kimseye daha böyle bişey demedim)
2) Angie'nin o an hissettikleri nelerdir?
3) Parça Türk toplumunun genel yapısıyla ilgili nasıl bir kesit sunmaktadır?
4) Angie adlı yazar neden kendinden üçüncü şahıs şeklinde bahsetmektedir?
naçizane etkinliğimiz(!) bittiğinde yorgun ama mutlu bi şekilde vapura yürürkene "pardon bi saniye bakarmısınız" diyen sese dönüp baktığımızda ise aldığımız tepki
"oh be sabahtan beri kimse dönüp bakmıyodu bile" diye sevindirik olan atkuyruklu ve piercing li sempatik adama çıkarıp engelliler yararına sattığı gasteyi alıp biraz da bahşiş bıraktık aramızda söyle bi konuşma geçti
-engelliler yararı..
-evet yardım edelim valla sizin de işiniz zor(antiklime timi yoktu allahtan:P)
sabahtan beri uğraşmaktan halinizi biraz olsun anladık sanki
- aa siz şurdaki çevre standındaki kızlar mısınız
- aa ünümüz ne çabuk yayılmış dimi angie! ehaehaeha .. ehem şey buyrun
- gasteuzatt**gasteuzatt** buyrun sizde
- yok ya sizde kalsın onlar. ne işmiş be insanlar hiç takmıyo ama bıdıbıdı(yürümeye devam)
not: kısacası(amanın kısacaymış ehaaehua)
insanlar duyarsız olmuşunuz siz pisbakışş**
yapmayın etmeyin size bişeyler söylemek isteyen insanları terslemeyin mantıklı bi dille bişeyler açıklayın ki kabul etsinler yada etkinliği bizimkiler gibin parasız sadece 25x25 bi bez parçasının üstüne bişeyler yazıp çizmekse 3 dakkadan kısa sürüyo yemin ederim
ben gönüllü olurum kardeş daha insanlığa olan umudum tam çökmedi
ama gaste dağıtan sen bizim standımıza çiziktirdin mi bişiyler hııı?
Notun notu: angie vapur beklerkene çok acelesi olan adamın kenarda oturduğunu söyledi çok acelesi varmış zaten..
hah işte o insanı çözemedim ben
saygılar
16 Kasım 2008 Pazar
En güzel cevap
o yaşta 'yokluğun ne demek olduğunu kimsenin bilmediği kadar iyi bilen' yanık sesli 'bu çocuğu Bulamamak' ?
Gidin Diyarbakır'a ,
Gidin Mardine ,
Gidin Urfa'ya ,
Gidin Doğu Anadoluya...
Bu Çocuk Gibi Yüzlercesine , Binlercesine Rastlamamak Olasımı ?
Bu Çocuğu Biz Bulduk , Ya Diğerlerini Kim Bulacak Arkadaşlar ?
Karanlık Ülkemin , Karanlıkta Kalan Sefil Çocukları...
Saygılar.
Mecal Kızıltuğ.
13 Kasım 2008 Perşembe
Onun bir hayatı yok..
Hala neyden bahsettiğimi anlamadıysanız, girin bir ekşi sözlük karıştırın. 13 kasımda ne olmuş araştırın. Ha, yazdığım anda okuyacak kadar şanslı iseniz, bu akşam ana haber bültenlerini seyredin efenim..
Young Friends of the Earth: İklim Değişikliğine Son Verin!
"İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE SON VERİN
Hükümetleri 2009 yılının sonuna kadar, sonraki nesillerin geleceğini ve gezegenin biyolojik çeşitliliğini insanların neden olduğu iklim değişikliğinin etkilerinden korumak için acil ve etkili çalışmalar yapmaya davet ediyoruz.
Türkiye hükümetinin ve Birleşmiş Milletler iklim görüşmelerindeki uluslararası delegelerin iklim değişikliğine çözüm bulmak için ne yapmalarını istersiniz?
Biz yardım etmek için tek yapmanız gereken bu sorunun cevabını 25x25 cm boyutlarındaki kumaş parçalarına yazmak. Tüm Avrupa'da toplanan bu kumaş parçaları Polonya'nın Poznan kentinde bir araya getirilerek BM iklim toplantılarında sunulacak."
Yer: Beşiktaş'ta iskelelerin orası.
Zaman: 15 Kasım Cumartesi 9.00 ile 16.00 arası.
Sizden ricam(ız) günün herangi bir saatinde, orda kurulacak olan standa uğramanız ve kampanyaya destek vermeniz.
Gerçekten işe yarıycak mı? Bilemezsiniz.
Ama olmayacağından emin olsanız da gelin.
Belki kendinizi daha iyi hissedersiniz...
dipnot: stantta bulabilirsiniz gerçi, ama istiyosanız kendi tişört kalemleriniz yada boyalarınızla da gelebilirsiniz!
kampanyanın aslıyla ilgili daha çok bilgi için: http://www.foeeurope.org/youngfoee/index.htm
12 Kasım 2008 Çarşamba
School...School never changes.
Geri Dönüş (mü?)
Gereksiz Not: Bloga girdiğimde nası yeni yazı yazcağımı, yazı rengimin ne olduğunu ve de okuma yazma yeteneğimi kaybettiğimi fark ettim tez vakitte bu yeteneklerimi geri kazanıcam sabrınız için teşekkürler.
Saygılarımla;
Bir Küçücük Osmancık
Dinle Çekirge vol. bilmemkaç
Too Young To Fall In Love- Motley Crue
Hey Joe-Jimi Hendrix
Life Goes On- Poison
Tuesday's Gone- Metallica
Bunlar olmuyosa bunlar olur...
Everybody's Got Something To Hide Exept Me And My Monkey- Beatles
I Remember You- Ella Fitzgerald
Kiss Of Fire- Louis Armstrong
California Dreaming- The Mamas And The Papas
Blue Moon- Billie Holiday
Saygılarımla...
6 Kasım 2008 Perşembe
Once upon a time
Legolarım ve ekşınmenlerim, arabalarım hayvanlarım, plastik adamlarım, küçük minik yeşil askerlerim, uzun/kısa menzilli silah koleksyonum, zırhlarım kılıçlarım ve bütün bunların tümleyeni olarak bir dolu hayal gücüm vardı.
Legolarım... hmmfff(iç çekme efekti)... ömrümün bilinçli 13, bilinçsiz 2 senesi boyunca şu ana kadar hiç bırakmadığım, her pisikoloji halimde beni bir şekilde o büyülü plastiklerden yarattığım dünyaya sokabilen mücizevi şeyler. hiçbir derdin tasanın olmadığı(yada isteğe göre olduğu) tamamen kendi kafandakilerin var olduğu bir yer varmı başka bildiğin? bütün hayallerinin plastiğe büründüğü yer işte.
ülkemiz çocuklarının %50 siyle aynı şekilde, benimde legolarım bikaç büyük parti olarak yurtdışından gelmiş. gelmiş diyorum çünkü onlar evi"me" girdiğinde ben daha ağaçta meyvaydım(armut, elma).
kendimi bildim bileli legolarımıda biliyorum. 13 senedir parça parça ezberledim, sonsuz tane kombinasyonla oynadım onlarla. hayal gücüme ve zekama oranla gelişti tabi yaptığım "şey"ler. genelde uzay gemisidir, tanktır, uçaktır. çok nadir hatırlıyorum masum bir araba, bi gemi yaptığımı. (bir milenyumfalkon yaptıydım, lucas görse intahar ederdi.)
film izlemeye başladığımdan beri, aklınıza gelebilecek BÜTÜN holywood aksiyon filmlerinin klişelerini kullandım oynarken ürettiğim senaryolarımda. her türlü sahneyi baştan canlandırdım.(her lego insanımı farklı zamanlarda "I am your father!" larla birbiriyle akraba ettim misal)
Starwars'dan etkilendiğim bir dönemde Han Solo olan bir adamım, 1 hafta sonra gordon freeman, bruce wayne, jack bouer olabiliyodu rahatlıkla. çoğunlula bir alfa tiiim im vardı. hep birilerini kurtarır imkansız operasyonlara çıkardı(belediye başkanının kızını kurtarma senaryosunu 3-5 bin defa yapmışımdır mesela.).
birde seslere deyinelim. hertürlü silah, konuşma tarzı, uçak/araba motoru, helikopter pervanesi sesi bildiğiniz ağzımdan çıkıyodu o dönemler. şu an buraya türkçe karakterlerle ifade edemiyceğim tonlarca ses. aman yarappi... o seslerle nasıl havaya girerdim... bağıra çağıra bide. ulan bi ses kaydı olsaydı şimdi ne gülerdik...
her yaptığım aracın belli bir ömrü vardır. en mükemmel aracımdan bile 2 haftada sıkılıyodum. o sıkıntı anlarında bir senaryonun içinde onu kırmak varya... ne sitres kalıyo ne bi hınç... 4 saat yoga yapmış, ermiş oluyodum o anlarda. süperdir.(bidaha kırasım geldi bişeyler yapıp yeminbillah.)
son olarak şunu ekliyim, EN muhteşevii hazır legolar bile, benim yaptığım en kıytırık şeyin yerine geçemez. bikere onu kendim yapmışım, içine o işin sanatını sevgimi katmışım. herşeyini kafamda kendim kurmuşum. bu şeye benzer, zor bi şarkıyı dinliyceğime, dandik bi şarkıyı kendim çalıyım. belki anlattım? anlatabildim? hı ?
şimdi ben burda hebele hübele saçmaladım ama şimdi sen(kimsen artık), burdan devam etcen kendini anlatcen. birde böyle olsun :)
not: kısa zaman sonra ekşınmenlerimle geri dönücem.
3 Kasım 2008 Pazartesi
İptal: CHUCK BERRY.
Eve geldiğimde yaptığım ilk iş (kendime besin maddesi temin etmem dışında) Biletix'i aramak oldu. Uzuuun bir bekleme süresinden sonra call-center'dan birilerine bağladılar beni.
Diyalog şöyle:
-Chuck Berry konseriyle ilgili bilgi almak istiyodum?
-Konser iptal oldu hanfendi.
-Neden olduğu hakkında bi fikriniz var mı?
-Organizatör ve sanatçı arasındaki anlaşmazlık. Bilet parası iade edilicek ama..
-Teşekkürler, iyi günler.
Bu kadar.
Ne demek "organizatörle sanatçı arasında anlaşmazlık"?!
Şöyle çevirebilir miyiz bu cümleyi:
-Evet hanfendi, konser iptal oldu; çünkü şerefsiz organizatörler GS-FB derbisine olan yoğun ilgi nedeniyle Chuck Berry konserine bir sürü insanın gelmeyeceğini düşündüler. Bunu sanatçıya açıkladıklarında ve konser tarihinin değiştirilmesi yönünde talepte bulunduklarında, doğal ve haklı olarak, sanatçı bunu istemedi. Ve sonuç olarak konser iptal oldu.
Chuck Berry gibi bi adamın konser programı aylar öncesinden bellidir, kolay kolay değişmez. Hele son anda hiç değişmez. Türkiye'yle ilgili nasıl bir sorun doğdu bilmiyorum (sadece maçla ilgili olduğu yorumunda bulunabiliyorum) ama yapılan büyük bir haksızlık. Ağustos'tan beri bu konseri bekleyen ben ve daha bi sürü insanın nasıl hayalkırıklığına uğradığını düşünüyorum.
Yapılmaması gereken bi hareketti.
Zaten sorun sanatçı diil de organizatör kaynaklıysa, bundan sonra biz ülkemizde sağlam konser biraz ZOR görürürüz.
Gönderen : BILETIX
Alıcı: Kolombus
İleti: CHUCK BERRY konseri etkinlik organizatörü tarafından IPTAL edilmiştir. Biletinizi teslim aldıysanız satış noktasına iade ediniz.
2 Kasım 2008 Pazar
Anket: bir küçücük osmancık yazı yazmalı diyenler?
Ama bu yazar kadrosunda tembellik edip yazmayanları da var!
Misal bir küçücük osmancık!
O yüzden diyoruz efendim, bu arkadaş yazı yazmalı mı yazmamalı mı?
(eheheh tekerleme gibi oldu)
Yazması halinde olacak şeyler:
-Kendisinin üslubu blog'a renk katacak, siz sevgi pıtırcıklarının içlerini neşeyle dolduracaktır.
Yazmaması halinde olabilitesi olan şeyler:
-Kendisini "teknik sıtaf" kategorisine alınıp, yazarlıktan uçuralacaktır. (tehdittttehdittt)
(olmıycak da bariz böyle bişey, uyduruyoz işte napalım başka türlü takmıycak çünkü)
(bi de bkz ssg olmaya özenmek)
Sevgili blog ahalisi,
Naçizane anketimiz bir küçücük osmancık üzerinde mahalle baskısı kurmaya yöneliktir. Ciddiyetle doldurunuz.
31 Ekim 2008 Cuma
Kohezyon.
Yağmurda, giden arabanın içinde, bünyenizde barındırdığınız ne kadar rekabet hissi varsa, hepsini yağmur damlalarında harcadığınız için seviyorum sizi.
Kimyasal açıklaması ne olursa olsun, birbirine kavuşan damlalara sevindiğiniz; başkalarının önünü kestiklerinde sinirlendiğiniz için seviyorum sizi.
Camın dibine ilk ulaşanla içinizi kaplayan mutluluk için seviyorum sizi.
Ama en çok da, öyle az buz da diil baya çok, yağmur damlaları gibi küçük şeylerde "hayat" bulup onları fark ettiğiniz için seviyorum sizi.
(Hiç yağmur damlası yarıştırmadıysanız eğer, bundan sonraki ilk yağmuru heyecanla, hevesle bekleyin. Pişman olmazsınız.)
karikatür: Uğur Gürsoy. Uykusuz. 29 Ekim 2008.
30 Ekim 2008 Perşembe
Dinle Çekirge
Wind of Change- Scorpions
Turn The Page- Metallica
Mr. Sandman- Blind Guardian
buraya kadar hiç fermiyum değildi bu şarkı listesi hardcore rock şarkı listesi oldu
olsun üzülmeyin fermiyumluğumu burda belli ediyoruuum
Hitman- Queen
Tell Me What You See- Beatles
Happy Together- Turtles
29 Ekim 2008 Çarşamba
Bize Anlatılmayan Atatürk
28 Ekim 2008 Salı
Ben mi? Evet..
Bir gün çıkıp gideceğim kapıları, evleri, dergileri, hüzünleri bırakarak...
Bir çiçek merhaba diyecek...
Hoşgeldin diyecek dağ...
Orman gülümseyecek...
Ben mi? Evet. Çıkıp gideceğim bir gün...
Tasasız, gözyaşsız, geride birşey bırakmadan ve bir şey beklemeden ilerde...
Sadece yağmur sularından pırıl pırıl bir yürek
Artık kendi kendinin anlamı ve nedeni olan bir yürekle...
Ataol Behramoğlu
Yine de şu iki günün sonunda, herşeye rağmen, keşke sadece yağmur sularından pırıl pırıl bir yüreğe sahip olsaydım. Keşke.
(dipnot: fotoğraflar Jude'a ait. sırtında kocaman bir çantayla, matla ve uyku tulumuyla, dağ taş gezmeyi en çok isteyen o. eminim herkesin içinde bir yerlerde böyle bi istek vardır, ama bu fotoğraflar Jude'u, şiiri ve o özgürlük hissini çok güzel özetliyorlardı ki, daha uygununu bulamadım; resmini koymadığım nice özgür kampçıdan özür dilerim. bu seferlik böyle olsun...)
Let's have a war..
So many opposites,
So many, there's so many, there's so many.
Let's have a war,
So you can go and die,
Let's have a war,
We could all use the money,
Let's have a war,
We need the space,
Let's have a war,
Clean out this place.
It already started in the city,
Suburbia will be just as easy.
Let's have a war,
Jack up the dow jones,
Let's have a war,
It can start in new jersey,
Let's have a war,
Blame it on the middle-class,
Let's have a war,
We're like rats in a cage.
It already started in the city,
Suburbia will be just as easy.
Let's have a war,
Sell the rights to the networks,
Let's have a war,
Let our wallets get fat like last time,
Let's have a war,
Give guns to the queers,
Let's have a war,
The enemy's within.
It already started in the city,
Suburbia will be just as easy.
Bir Kapı (Site) Kapanır, Bir Başkası Açılır
(Az sonra okuyacağınız yazıyı Aziz Nesin zihniyetini her zaman takdir etmiş biri olarak yazdım. O yüzden lütfen sözlerime o gözle bakınız.)
05.05.2008 tarihinde Ankara 1. Sulh Ceza Mahkemesi'nin aldığı kapatma kararıyla kapanan Youtube halen kullanıma açık değil. Nolmuş yani? Ne yani Youtube kapalı? İlla vidyo mu izliceksiniz? İşiniz mi yok? Her saniyenin önemli olduğu metropolitan hayatlarımızda, kıymetli dakikalarımızı önce Youtube'dan vidyoların inmesine sonra da o vidyoların izlenmesine mi harcayalım? Ahahahay! Şaka yapıyor olmalısınız. Deli miyim ayol ben Youtube'dan saçmasapan vidyolar izliyim? İşim gücüm var, hayatım akıp gidiyor ellerimden, napıyım Youtube vidyosunu.. Aayyhh ilahi yani...
Neyse efendim, şimdi siz bu paragrafta bana yüzsüz dediniz, anlayışsız dediniz, özgürlük düşmanı dediniz dimi? Bi de devamını görün siz... Çekinmeyin, çekinmeyin okuyun. Yada okumayın niye okuyorsunuz ki? Ödeviniz mi var, onu yapın? Ev işi göreviniz mi var, hemen koşun? Blog okuyarak zaman mı geçirilirmiş be!
İşte tam da bu nedenden, halkın kalkınmasını, halkın "muasır medeniyetler seviyesi"ne ulaşmasını düşleyen hükümetimiz ve çeşitli yayın organları (Ayda sadece 9,99'dan başlayan fiyatlarla Digiturk dünyası evinize gelsin!) Blogger'ın yasaklanmasının gerekli olduğunu düşünmüşlerdir. Ne iyi etmişler efendim. Ne zaman harcıycam Blogger'la bilmemneyle? Kim nereye gitmiş, kim ne yemek pişirmiş, kim ne giymiş, kim ne bilgisayar oyunu almış, kim hangi filme gitmiş... Peeh. Banane ya kim naptıysa? Benim için mi yaptı? Bana faydası dokundu mu? Hayret bişey ya! Bi de bazıları çıkmış diyor ki, yok efendim iletişimimiz kısıtlanıyormuş, yok özgürlük artık kalmamışmış. Hadi canım! Sen gel onu benim külahıma anlat. Ne iletişimi allahaşkına? Gelmişiz 21. yüzyıla. Allahaşükür MSN'imiz, son model cep telefonumuz, bol miktarda da kontörümüz var. Arkadaşımızla, ailemizle görüşebiliyor muyuz? Evet. Ee daha ne? Napıcaksınız dünyanın öbür tarafındaki insanın hayatını. Kendi hayatınla uğraşabiliyosun da sanki, başkasınınkine merak sarıyosun. Daha neler...
Bi de şu sakıncalı içerik mevzusu var. Sansür getirilmeli tabii ki de. Hangi aklını kaybetmiş diyor herşey serbestçe gözükmeli diye? Çıldırdınız galiba?! Napıcaz çocuklar saçmasapan şeyler öğrenirlerse? Bunun erotik vidyosu var, küfürlü filmi var, zararlı yayını var, ülke bölücü yazısı var.. Var da var! İnternette bunların hepsi bulunurken, biz zavallı çocukları bu vahşi, siber ormanın içine nasıl atarız? En az 20 yaşına gelene kadar cinsellikten ve her türlü zararlı alışkanlıktan nasıl uzak tutarız? Aman allah korusun, ya bebeklerin nasıl olduğunu öğrenirse? Naparız o zaman? En iyisi hepsini kapatmak.
O yüzden diyorum ki efendim, bence Google'da yasaklansın. Aradığında her kelimenin karşılığında bi site çıkıyor mu, çıkıyor. Her türlü kaynağa ulaşımın var mı, var. Bence kapatılsın. Kimin neye bakacağı, neyi araştırıp soruşturcağı belli olmaz..
Mazallah şimdi Youtube açık olsa, insanlar girseler ne bulsalar izleseler....
Tüylerim ürperdi vallahi.
(yazardan gelen edit: Vtunnel falan diye şeyler varmış. Kullananları kınıyorum. İllegal yöntemler bunlar..)
GELECEK PROGRAM: Masum Bir Limon Bahçesi Ulusal Güvenliğe Tehdit midir?
Geç de olsa Filmekimi ile ilgili bir yazı yazmak istiyorum. Umarım bana katlanabilirsiniz.
(Yorum felan yazın özletmeyin kendinizi, öpüldünüz canlar.)
24 Ekim 2008 Cuma
Yasak renginde,yasak fontunda da yazsak değiştiremezsiniz düşüncelerimizi,itemezsiniz karanlığınıza...
kırgınım saçılmış bir nar gibi(part 2)
her şey part 2
ohannesburgerking!
ifademi anlatıcak kelime yada smiley bulamıyorum okurcan ve blogsallar
neyse umarım youtube kadar uzun sürmez saygılarımla
(inanılmaz yav şaka gibin)
Başlığı izninizle bu şekilde değiştirmek istiyorum.
Gerçekten merak ediyorum, kim, hangi blog sitesinin hangi ayrıntısını gördüde
dava açtı, sonra bu davayı kazandı ?
yada altında daha derin şeyler mi yatıyo ? iletişimimizi körertmek ? Blogları kullanarak
paylaşım yapan aydın kitleleri engellemek ?
bilmiyorum ama burdan tek bir kişiye kısa bi serzeniş yapmak istiyorum.
OROSPU ÇOCUĞUSUN.
Öylesin.
sahibi kendini bilir...
O "öylesin" öyle samimi ve içten bir şekilde yazılmış duruyor ki bozmaya kıyamadım ama Jude buraya yazmamı istedi youmumu tekrar.
O başlık orada kalacak.Görülmeyecek belki.Ama,demokrasiden,isnanlıktan anlamayan daha doğrusu kendi işine geldiği gibi anlayan bu baskıcı,gerici mahlukatlara inat yazacağız biz.Konuşacağız.Ağaç altlarından okul sıralarına kadar...Susmayacağız.Hücresindeki düşünce suçlusunun güneşle sohbeti olacağız belki çaresizlikten,dilsizlikten ama susmayacağız.Hayallerimiz,itirazlarımız,ümitlerimiz eriyip gitmeyecek karanlıklarında.Biz ışık olacağız.Aydınlığımız o kadar yüce olacak ki o dev karanlığı yutacağız.
Onlara inat diye değil hem de...
Sadece insan olduğumuz için düşünme,okuma,bilgi alma ve insanca yaşama hakkımız olduğuna inandığımız için.
Sırtımızdan üç kurşunla vurularak ya da açılan araba kapısının tetiklediği bombayla parçalanarak ölmeyi reddettiğimiz için.
Açlığımıza,umutsuzluğumuza ve kör karanlığa rağmen umudumuzu ve cesaretimizi kaybetmediğimiz için.
Onlara inat değil.
İnsanca yaşamak için...
özür dilemeyerek edit: başlığın üç nokta olması daha uygundur zira birşeyler "engelleyen" bi zihniyete söyliycek küfrüm yok.. hiçbi zaman olmadı olmıycak. sebep basit çünkü kaale almıyorum kendilerini.
zaten bütün yazar kadrosu yasaktan sonra bişey yapıp edip tekrar yorumladılar editlediler
"engellenen"ler renklerimiz şu an
ama fikirler ön plandaysa renk kırmızı olmuş mavi olmuş siyah olmuş ne önemi var
saygılar (FM)
18 Ekim 2008 Cumartesi
şöyle ki şu an evde parke falan filan yeniletiyoruz hayretler içerisindeyim
çünküne anne geldi "Fermiyum? Yav ses burdan da gelmiyo annamadım ki ben" diyip gitti ve ben bi kıllandım bişeyi açık mı unuttum radyo televizyon falans..
ama yok yok bi yerden bi ses..
E ama bu bildiğin ROCK/METAL?! Hani böyle bi ara Metallica falan bazen, bi ara "Talk Dirty To Me" bile duydum ve ses usta ylan çırağının olduğu sempatik değil ama rezalet mutfağımızdan geliyo ?! Bi şaşırdım bu şarkı bende vardı falan dedim anneyle bön bön bakıyorum. Sonunda gittim ve mutfakta uu fayanslar ne güzel olmnuş falan dedim. Usta dedi ki "böylçokbeyazoldu sizeniysiarayabiharcalın renkolur." dedi. Algılama eşiğim 5 sn ye ye inmişti çünkü "diiuucuvvvvvvvjjjauajauajjjjjuuuujjjcccvvv" diye bi elektro solosu çalıyodu zaten "hıı evet lerle geçiştiriyodum ki..
Sesin daha dışardan geldiğini farkedip balkona çıktım
İşte o esnada ytan bina da aynı hisada olduğumuz apartmandaki plazmayı gördüm bir insan tahminen 20 den küçük elinde bişey ekranda Guitar Hero
Okurcan dakikalarca güldüm kendime
Sonra ustaya sordum müzik geliyo dimi diye dedi ki "yaslındaböylemüzikbaşağrıtmayomu"
bende hım dedim balkona çıktım vebir iki şarkı dinledim
Pleysıteyşınıolmanın dayanılmaz hafifliğine sahip olan tv başındaki inassn çoştukça coştu. Aferim ona almışsın o kadar coşmak en büyük hakkın! Yanlız bi dahakine balkon kapısını ardına kadar açıp normalde Metal dinlemeyen 50 küsür yaşında ve haliyle kapıyı pencereyi açan parke ustasının başını ağrıtmamış benim de adama "oha siz de mi Alice Cooper dinliyosunuz" dememe engel olursan çok minnettar olurum sana
Valla bak..
(ama muftaktan böyle... yani.. bilmem anlatabildimmi yaşadığım şoku..)
17 Ekim 2008 Cuma
Ben
-Ben şu her sınıfta bulunan ve bütün bozulan kalemlerin tamirinden sorumlu, kalemi yaparken de zanaatını yapanlar kadar titiz davranan öğrencilerdenim.
-Bir cuma akşamüstü birkaç arkadaşınla dışarda biryerlerde oturup içtenlikle yarımsaat birsaat muhabbet etmenin keyfini hiçbirşey veremiyor.
-Gece yatmadan önceki 20-30 dk içinde yatağa gömülerek okuduğum kitaplarla, dergilerle mecmalarla geçirdiğim zamanlar hafta içindeyken bütün günün sıkıntısını ve sitresini bikaç dk. içinde atar üzerimden. En sinir bozucu günlerde bile huzurla uyurum. Hatta bazen günün en güzel anları oluyolar.
-Bazı tipler vardır, okulda, dışarda grubu neşelendiren, hep cıvıklığın dozunu ayarlayan tiplerdir. Dışarda tekbaşına sinamaya gidemezsin oturup bi çay içemezsin ama. Okulda iyidir, gruplayken iyidir. Vardır öyleleri...
-Metrelerce uzaktan bile bikaç saniye içinde duyulan keskin kokusu ile mandalinanın insanda paylaşma bilinci oluşturacağına inanıyorum.
-Hani çok içinde yaşayarak gördüğün pis rüyalar varya, hani birkaç saat onun etkisinde kalır hep onun hakkında düşünürsün. İşte onlar dandik.
-Bir tencerenin kapağını kaldırınca kapakta yoğunlaşmış su tanecikleri yemeğin içince dökülürken "Dökülmeyin lan ben yemeğimi kuru yiycem !" dediğim oluyo.
-Sağlam bir kopya operasyonundan sonra üzerine çöken ani mutluluğun sebebi fazladan alacağın 10-20 puan değil, kopya çekme işlemini başarıyla yerine getirmiş olmandır.
-Bir enstrüman çalmak dünyanın en mükemmel birkaç şeyi arasında.
-Kimse iyi yaptığı şeyi söylemesin. Bıraksın biz laf arasında, yeri gelince anlayıp vay anasını diyelim.
-Bir an boş bulunup birisinin elini onun benim elimi sıktığı gibi sertçe sıkamazsam eğer kendimi acayip ezik, işe yaramaz, saçmasapan bişey olarak görüyorum ve uzuunca bir süre bunun ezikliğini duyuyorum.
-Birşey biriktirme, koleksyonculuk ruhu, hiçbirşeye benzemeyen, yaşamayanın asla anlayamayacağı bir olaydır.
-Bu yazıda bir araya bisikletli bir fotoğrafımı koymak istiyodum ama hiç olmadığından ötürü koyamıyorum...
-Öğretmenler öğrencilere "konuşmak isteyen dışarı çıksın(sanki ayaklansak izin verecek)"kendi aranızda konuşmayın" "gülünecek bişey varsa söyle bizde gülelim" demesin. Geliştirin lan biraz kendinizi bak millet uzaya çıktı siz daha nerdesiniz...
-Gece yatakta uykuyu beklerken gün içinde yaptığın güzel şeyleri düşünüp gülümsüyorsan dünyanın en mutlu insanısın.
-Sevgilerimle...
16 Ekim 2008 Perşembe
Yaşadım Diyebilmen İçin...
hainiyim, ben vatan hainiyim.
Vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla :
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
Ben Cumhuriyetçiyim.
Ben Laikim.
Ben anti-emperyalistim.
Ben bağımsız Türkiye'den yanayım.
Ben özgürlükçüyüm.
Ben insan hakları savunucusuyum.
Ben terörün karşısındayım.
Ben, yobazların, hırsızların, vurguncuların, çıkarcıların düşmanıyım.
Öyleyse vurun, parçalayın! Her parçamdan benim gibiler, beni aşacaklar çıkacaktır.
Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler.
Evet biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce...
Eğer türk kadını yasal olarak erkeğine eşitse, ''köle'' değilse, seçme ve seçilme hakkını, fransız kadınından bile önce elde etmişse; kadınlar bugün türkiye' de vali, bakan, başbakan bile olabiliyorsa bunun suçlusu odur!
11 Ekim 2008 Cumartesi
Eneee Uğur Gürsoy!
Fermium'la Kadıköy'deydik. Karaköy iskelesinde bekliyorduk ki vapur gelsin, biz de karşıya geçelim. Yanımıza Pink Floyd tişörtlü bi çocuk geldi, Fermium da "Aaa bizim dersanede bu" dedi. Çocuğa baktım, kulaklıklarını takmaya uğraşıyodu; işte o an, içime bir kurt düştü: ben bu çocuğu nerden tanıyorum?
Vapur geldi, bindik, indik. Karaköy'den Tünel'e yöneldik, bindik, indik. İstiklal Caddesi'nin kalabalığına kapılıyorduk ki de ne görelim?! O çocuk! Zaten merak etmiştim, iyice merak ettim çünkü yemin ederim tanıyodum çocuğu! Fermium'a dedim bu bizim eski okuldan. Cık dedi. Bozuldum. Biliyorum çünkü eski okuldan. O kadar eminim yani..
Dedim ben gidicem sorucam. Heh işte ip orda koptu. Adam takip etmenin de bi adabı vardır ama biz gayet terbiyesizce takip ettik bu insanı. Aramızda 1 metre var, yok... Zaman zaman 50 cm oluyo; önümüzde zınk diye dursa, feci çarpışıcaz yani..
Neyse sorardın soramazdın derken çocuk kız arkadaşıyla buluştu, biz de "hııı" nidalarıyla adımlarımızı hızlandırdık yürümeye devam ettik. Artık aramızda metreler böyle baya baya var ama görüyoruz da uzaktan. İşte o an, böyle ensesini gördüğüm, kapüşonunu inceleyebildiğim o an dank! etti ve hani Chuck'taki gibi sıralamaya başladım:
-Bu çocuk bizden bir üst dönemdeydi, eski okuldaydı. Matematik olimpiyatlarına falan gidiyordu. Şimdi de Galatasaray'a gidiyor. Hatta bidibidi'nin eski komşusuydu, bi de ikizi var.
(çocuğu en son 7. sınıfta görmüştüm. o zaman o mezun oluyodu. tıknaz sayılırdı, kısa ve hafiften tombikti. böyle birini 3 sene sonra gördüğünüzde "hö?" olabiliyosunuz işte. bu arkadaşın boyu uzamış, kilo vermiş, bi de sakalı çıkmış. ilginçti yani...)
Fermium bi sustu, ondan sonra o da hatırladı.
Ama ben tatmin olmam bi kere, nerdeeee? Beynimde zilyon tane düşünce dönüyo ki, adını da hatırlıyım. Sonra hatırladım ama size süprüz olsun.
Mutluluk ve gururun harmanlanmış haliyle İstiklal Cadde'sinde tepinirkene, azalarak bu mevzu da bitti. Taa kiiii...
Telefonda annemle konuşuyordum. Bir ayakkabıcının önünde dikilmiş gelen geçeni izliyorduk ve onu gördük. Kirli sakalları, göbüşü ve yanında iki tanımadık insanla öyle geziniyordu.
Yav biz bugün Uğur Gürsoy'u (bkz resimdeki insan) gördük! Şaka gibi ama gördük yani. Telefonla konuşmasam (off poff anne) peşine takılırdık, nitekim takıldık da, ama kaybetmiştik. Ama gördük yani!
İlk tepkim ve Fermium:
-Eneee Uğur Gürsoy!
-Hey hö nerde?
-Bak bak geçiyooo, geçti. Hıhı evet anne. Uğur Gürsoy'u gördük ya! 7'de dönerim, hıhı evet..
Ondan sonrasını periyotlar halinde delirerek geçirdim.
-Ellem yereppim bugünleri de mi göreceedik. Uğur Gürsoy göbeğini kaşırken, esnerken felan bildiğin izledik adamı!
İşin ilginci, o çok merak ettiğimiz çocuğun adının da Fırat olmasıydı.
Ayh, beni de böyle kudurttun ya
ilahi Uğur Gürsoy...
9 Ekim 2008 Perşembe
Enee.. Okul başladı.
Aslında bir şeyler incelemeye meraklı bir insanım ama o da yok. Sinema desen son gittiğim film Zohan. Oyun desen hala çıkmadı bir şey, çıktılar mı da günde 36 oyun çıkıyor, hangi birini yazayım. Müzik desen, ee, diğer yazarlarımız oldukça tecrübeliler müzik konusunda, bol bol yazıyorlar. Bana inceleyecek bir şey kalmadı, görüyor musunuz ? İlk paragrafı hallettim belki ama yazı başlığından oldukça farklı yönlere akıp gidiyor. Ben size bir kaç parça önereyim bari, yazı da noktalanır böylelikle.
Tool - The Grudge
Iggy Pop - I Wanna Be Your Dog
The Killers - When You Were Young
Bad Religion - Infected
Black Sabbath - Heaven and Hell
Typo yapmış olabilirim, mazur görünüz. Ayrıca 4 değil de 5 şarkı önererek bir yasayı çiğnediğimi varsayıyorum, lütfen siz de öyle varsayın diğer yazar arkadaşlarım.Sağlıcakla kalın.
Dip not : Yazıyı bitirirken aklıma incelenecek bir şeyler geldi, her pazartesi sabahın köründe kalkıp 5 tane diziyi indirip en kısa zamanda izlemeye çalışan bendenizin bunu yazının sonunda hatırlaması ne acı. Başlığı silip yerine Heroes, Prison Break vs. koyup ve tüm yazıyı da silip yeniden yazmak çok faydalı olabilirdi. Ama odur ki yemek vakti geldi ve yeni bir yazı yazmam için 15 saat uyumam, okula gitmem, Tropic Thunder'ı izlemem ve bir adet OGZ buluşmasına katılmam gerekmekte( sayfayı kapamayacak kadar üşengeçseniz siz de benim gibi, pazar günü sabah saatlerinde şöyle bir f5 atınız).